1- EJDERHA DÖVMELİ KIZ

Stieg Larsson’un Ejderha Dövmeli Kız’ı kadar vahşice sapkın dedektif hikâyelerine her zaman denk gelinmiyor. Sıra dışı bir roman, daha önce benzer metinlerin altından alnının akıyla çıkmayı başarmış David Fincher’ın ellerine gelince de büyü tekrarlanıyor. Fincher, romanın okurunda yarattığı hisleri objektifine taşımayı başarmakla kalmıyor, hikâyeyi yeni bir medyuma taşırken eklediği yeniliklerle sinemaya uygun bir hâle de getiriyor. Tabii, Rooney Mara’nın, Dedektif Lisbeth Salander’ı ete kemiğe bürürken gösterdiği başarı da filmin listeye girmesinde büyük pay sahibi.

2- BULUNAMAYAN ADAM

Klasik Hollywood’u ziyaret ettiğimiz The Thin Man listedeki en eski film. William Powell ve Myrna Loy ikilisini, eğlenceli olacağını düşündükleri için cinayet çözmeye çalışan evli bir çift olarak izlemek de, kelimenin tam anlamıyla Klasik Hollywood. Bir yanda sürekli akan alkol, diğer yanda sürekli birbirleriyle aynı masada oturan grubun içinde bir katil. Dedektif filmlerinin alametifarikası olan gizemin çözüldüğü büyük sahne ise tür içinde klasikleşmiş durumda.

3- KİSS KİSS BANG BANG

Shane Black’in satir ve ironiyle dolu kalemi bu sefer Hollywood film-noir’lerine bir aşk mektubu yazmak için sayfada sürükleniyor. Bir özel dedektif, başarısız bir aktris ve aktör rolü yapan bir hırsızı bir araya getiren filmde cinayeti çözmek her zaman ana hedef olsa da, Robert Downey Jr. ve Val Kilmer’in bir komedi ikilisi olarak çıkardığı şahane iş yapımı keyifli bir seyir hâline getiriyor.

4- ZODİAC

Zodiac katilinin kim olduğu, ABD’de hâlâ dönem dönem gündeme gelen bir konu. Listeye birden fazla film sokan ikinci yönetmen David Fincher’ın konu hakkındaki yorumu da katilin belli olmadığı bir filmi bu listeye sokmak için gayet yeterli. Yönetmenin dava hakkındaki görüşleriyle terazinin bir yana ağır bastığı bir gerçek fakat film boyunca kendisine en ufak şüphe yöneltilen muhtemel sanıkların hepsi ekranda olduğu süre boyunca gerilimi tavana zıplatıyor.

5- ÜÇÜNCÜ ADAM

İkinci Dünya Savaşı sonrası Viyanası ve Carol Reed’in film-noir’e imza hâline gelen “bardağın yarısı boş” anlayışıyla, bir yandan gerilim ve diğer yandan depresifliğin hissedildiği The Third Man, atmosferiyle liste içinde özel bir yere sahip. Joseph Cotton, Orson Welles ve Alida Valli gibi dönem yıldızları da filme en başarılı performanslarıyla katılıyor.

6- GECENİN SICAĞINDA

Siyahlara karşı ırkçılık günümüz ABD’nde bile büyük bir sorun fakat 60’lar hem ırkçılığın hem de siyah hakları aktivistliğinin tavan yaptığı, kaynayan bir dönemdi. Böyle bir zamanda, siyah bir polis memurunun, geneli ırkçı olan bir kasabada cinayet davasına atandığı bir film çekmek, bugün için bile cesur bir hamle. Sidney Poitier’ın olağanüstü performansı, klasik sonrası Hollywood’unun en büyük başyapıtlarından birini meydana getiriyor.

7- Ölüm Korkusu

Dedektif filmleri söz konusu olunca Alfred Hitchcock’un adını anmamak kadar büyük bir ayıp düşünülemez. Usta yönetmenin geniş filmografisinin belki de en iyisi Vertigo, açılış sahnesinde seyirciyi engellenebilecek bir ölümle karşı karşıya bırakarak boğazdan yakalıyor. 129 dakikalık süresi boyunca da asla bırakmıyor. Hitchcock’un entrika dolu karakterleri ve bol sürprizli hikâyesi bu filmde de eksik değil fakat iki ana karakter arasındaki ilişki derinleştikçe, cinayet ikinci plana geçiyor. Hitchcock’un her birisi el emeği çekimlerinden yola çıkıldığında da, feminenlik ve maskülenlik konularındaki erkek egemen anlayışı eleştiren bambaşka bir okuma yapmak mümkün.

8- SEVEN (YEDİ)

David Fincher’ı her yeni projesi heyecanla beklenen bir avuç yönetmen arasına sokan film. Kurbanlarını yedi ölümcül günaha göre seçen bir katilin peşine düşen iki dedektifin hikâyesini izlediğimiz polisiye yapımda Fincher’ın en korkutucu olanın ekranda görülen değil de hayal edilenler olduğu anlayışı tüyleri ürperten sonuçlar veriyor. Morgan Freeman ve Brad Pitt’in kariyerlerinin en başarılı performanslarını sergilediği yapım, seyircinin yaşama sevincini tamamen çalan sonuyla akıllara kazınmış durumda.

9- KUZULARIN SESSİZLİĞİ

Jonathan Demme’nin yönettiği Kuzuların Sessizliği, Vertigo’yla birlikte soruşturmanın ikinci plana atıldığı ikinci yapım. Film boyunca Buffalo Bill adında bir seri katili arayan FBI stajyeri Clarie Starling’in, soruşturmaya yardım etmesi gereken Dr. Hannibal Lecter’ın ağına adım adım düşmesini izliyoruz. Sağlam bir dedektiflik hikâyesi izlemek isteyenleri de hayal kırıklığına uğratmayan yapım, iki suçlu türüyle, Buffalo Bill’in deliliği ve Lecter’ın sosyopatik zekâsını birbirine kırdırıp çok özel bir eser ortaya çıkartıyor.

Muhabir: YUNUS DEMİR