Türkiye’de son yıllarda konut krizi giderek artıyor. Yaşanan bu konut krizi vatandaşlar için büyük bir barınma sorununu da beraberinde getiriyor. Özellikle Antalya’da, Rusya-Ukrayna savaşı ve artan enflasyonla beraber kiralık evlerin fiyatlandırılmasında ve yeni ev sahibi olunmasında büyük bir mali kriz yaşanıyor.

Dün açıklanan TÜİK konut verileriyle birlikte Türkiye genelinde yaşanan konut krizi her şeyi gözler önüne serdi. TÜİK’in dün açıkladığı konut verilerinde göre 2002 yılında Türkiye’de nüfus 65 milyonken yüzde 73 konut sahipliği oranı vardı. Ancak bugün, nüfusun 85 milyona ulaşmasıyla birlikte konut sahipliği oranı yüzde 56’ya düştü. Yaşanan bu düşüş, şu anda yaklaşık 25 milyon hanenin 11 milyon tanesinin konut sahibi olmadığını anlamına gelmektedir.

AVRUPA KONUT KONUSUNDA ÖNDE

TÜİK açıkladığı veriler ile Türkiye’deki konut krizini tekrardan gündeme geldi. TÜİK’in verdiği verilere göre Türkiye, Avrupa’da en düşük konut sahiplik oranına sahip ülkelerden biri. Örneğin; Romanya’da yüzde 96, Macaristan’da yüzde 91, Polonya’da yüzde 85, İspanya ve İtalya’da ise yüzde 85 seviyesinde olduğu açıklandı.

DEPREM RİSKİ VE BAKIMSIZ EVLERDE

TÜİK açıkladığı konut verilerine göre, Türkiye’deki vatandaşların yaşadığı evler hem riskli hem de yaşam standartlarının çok altında. Verilen verilere göre Türkiye genelinde vatandaşların sadece yüzde 47’si 2000 yılı sonrasında yapılan konutlarda yaşıyor. Bu durum, halkın yüzde 53’ünün oturduğu konutların görece riskli olduğunu gösteriyor. Ayrıca her üç vatandaştan biri, sızdıran çatı, nemli duvarları, çürümüş pencereleri ve tamir edilmesi gereken konutlarda yaşıyor. Ayrıca yine her üç vatandaştan biri, izolasyon sorunları nedeniyle evlerini ısıtamıyor veya ısı verimliliği sorunları yaşıyor.

YABANCIYA KONUT SATIŞI SORUN YARATIYOR

Yasal düzenlemelerle beraber yabancılara konut satışına kolaylık sağlandığı TÜİK verilerinde de açıkça görülüyor. Açıklanan verilerine göre, son 11 yılda yabancılara konut satışında büyük artış var. 2012 yılındaki düzenleme nedeniyle yabancıların yüksek oranda konut satın aldığı gözlemleniyor. Son 11 yılda toplam 357 bin konut yabancıların mülkiyetine geçti.

ALIM GÜCÜYLE DOĞRU ORANTILI

İnşaat Mühendisleri Odası (İMO) Antalya Şube Başkanı Mehmet Soner Akdoğan, konut alımlarındaki rakamın düşüşün alım gücüyle doğru orantılı olduğunu vurguladı. Konut edinme “2000’lerin başından 2015’lere kadar alım gücüyle doğru orantılı olarak yükseldi.2015’ten sonra enflasyonda ki yukarı yönde hareketle birlikte vatandaşlarımızın konuta ulaşması güçleşmeye başladı. Günümüzde başta eflasyona bağlı olarak alım gücünün düşmesi, artan malzeme ve işçilik maliyetlerinin artması ,beraberinde arsa paylarındaki artış ile birlikte  konut fiyatları öngörülmeleyen  düzeyde arttı. Malzeme ve arsa payları bir tarafa, işçilik maliyetlerindeki artışı son zamanlarda daha çok konuşmaya başlayacağız. Üniversite sayılarının artmasıyla birlikte mühendis/mimar enflasyonu yaşanırken ara eleman açığı her geçen gün artmakta. İnşaatlarda işçi ve usta bulunamıyor. Artan işçilik maliyetleri de konut maliyetlerinin artmasına sebep olan ana etkenlerden bir tanesi.

YABANCIYA KONUT SATIŞI SORUN TEŞKİL EDİYOR

Başkan Akdoğan, yabancıya konut satışının konut krizinin önündeki en büyük sebeplerden bir başkası olduğunu belirterek, yabancıların vatandaşlık alabilmesi için ödenmesi gereken bedel“400 bin dolar’a çıkarıldı. Biz yabancıya satışa düzenleme getirilmesi gerektiğini savunuyoruz. Bir çok yabancının konut aldığı ancak vatandaşlığa başvurmadığını görüyoruz. Döviz karşısında Türk Lirasının değer kaybetmesi  yabancılar için Türkiye’de ve özellikle Antalya’da konut yatırımını cazip hale getiriyor.  Burada konut alan yabancı, birkaç sene sonra yatırmış olduğu dövizin çok daha üstüne satış yapıp kar ederek ülkeden döviz çıkarıyor. Yabancıya satışta bir m2 sınırı getirilebilir, belirli bir yıl satış yasağı olabilir, vatandaşlık için ödenmesi gereken bedel düzenlenebilir. Kendi vatandaşımız maalesef yabancıların evlerinde kiracı pozisyonuna düştüler. Barınma sorunu özellikle Antalya’nın belkide en büyük sorunu olup tüm sektörleri etkilemektedir.

VATANDAŞLARIMIZ BU KONUDA BİLİNÇSİZ

TÜİK verilerinde verilen afet ve deprem konusunda değerlendirmelerde bulunan Başkan Akdoğan, vatandaşların bu konuda duyarsız olduğunu vurgulayarak, “2000 öncesi yapılan binalarda alakalı aslında vatandaşlarımız binalarının deprem performans dayanımlarını ölçtürebilir. Bunun mali olarak büyük bir külfeti de yok. Fakat vatandaşlarımız bu konuda çok duyarsız. Esasen bunu vatandaşın inisiyatifinden çıkarıp, yasal olarak zorunlu hale getirilmeli.2000 yılından önce yapılmış olan yapılarda bina deprem performans raporu alınması zorunlu olmadır. çünkü inisiyatife bıraktığımızda bunca teşvike rağmen vatandaşlarımız bu konuya ilgi göstermiyorlar. Deprem afeti sonrasında birkaç hafta bu konuyu araştırıp sonra günlük rutini yaşamaya devam ediyorlar. Ayrıca yerel yönetimlerinde bu konularda teşvik edilmesi gerekiliyor, özellikle kentsel dönüşümde yerel yönetimlerin önü açılmalı” diye konuştu.

Muhabir: YASİN ÇOBAN