Antalya, medeniyetler tarihi, doğal güzellikleriyle Türkiye’nin önemli kültürel miras merkezlerinin başında yer alıyor. Geçmişten gelen definecilik faaliyetleri bölgedeki tarihi eserler için büyük tehdit oluşturuyor. Antalya’da definecilik, genellikle hukuki ve koruma zafiyetleri açısından ele alınsa da kültürel ve folklorik boyutunda ele alınan çalışma çok az olmuştur. Erdal Taşbaş ve Gökhan Tiryaki, ‘Antalya’da Definecilik ve Define Folkloru Üzerine’ adlı çalışmasında bu faaliyetlerin kültürel ve folklorik boyutu incelenmiştir.
ÇALIŞMADA BELGELERLE DEFİNECİLİK FAALİYETLERİ ORTAYA KONMUŞ
Antalya’da definecilik folklorunu ve bu süreçte kullanılan bazı motiflerin sürekliliğini incelemeyi amaçlayan çalışmada belgeler ışığında bu faaliyetlerin yerel inanış ve uygulamalar içerisindeki yerini ortaya konuldu. Antalya'daki definecilik folklorunda, şehirle ilgili imgelem ve inançların geçmişten günümüze nasıl taşındığı incelenmiş.
TÜRK-İSLAM DÖNEMİNE AİT EN ESKİ DEFİNE ANLATISI
İbn Bibi’nin ‘El-Evâmirü’l-Alâ’iye fi’l-Umûri’l-Alâ’iye’ adlı eserinde anlatılan Selçuklu dönemine ait bir hazine bulma hikâyesi bu folklorun en erken yazılı örneklerinden biri olarak ortaya çıkmış. Sultan II. İzzeddin Keykavus’un, Kaleiçi’ndeki Antalya Sarayı çevresinde dolaşırken bir duvardaki kare şeklindeki yarığı fark etmesi ve bunu atalarının bıraktığı bir hazineyle ilişkilendirmesi, definecilik anlatılarında sıkça rastlanan ‘işaretlerle hazine bulma’ motifiyle uyumlu olduğu görülmüş. Sultan’ın işareti okuyup harekete geçmesi, geçmişle kurulan mistik bir bağın simgesi olurken, yer altındaki hazineye ulaşılması halk arasında sıkça anlatılan define bulma hikâyelerinin temellerini oluşturuyor.
Bu hikâye, 13. yüzyılda Kaleiçi’nin tarihi dokusuyla, kentin Türk-İslam dönemine ait en eski define anlatısıdır. Antalya’da geçmişle bağlantı kurma ve semboller üzerinden mistik anlamlar çıkarma geleneğinin önemli bir örneği bu hikâyedir. Sultan’ın, antik bir geçmişin izlerini taşıyan Kaleiçi’ndeki işareti çözmesi, defineye ulaşmanın sadece fiziksel değil, aynı zamanda zihinsel bir keşif süreci olduğuna gösteriyor.
KIYMETLİ EŞYALAR VE ALTINLARLA DOLU BİR MAĞARA
Antalya’daki definecilik folkloruna uygun başka örnek ise, Osmanlı Arşivlerindeki bir belgeye dayanıyor. Küçük Değirmen Adası'ndan Mihail adlı Hıristiyan bir vatandaşın, 18. yüzyılın sonlarında Osmanlı Sarayı’na gönderdiği dilekçede, Antalya açıklarında fırtına nedeniyle batan bir gemiden sağ kurtulan bir tüccarın anlatısı yer alıyor. Anlatıya göre; bu tüccar, bir grup denizcinin Antalya’dan dört saat uzaklıkta, yer altında bir kapı bulup açtıklarında kıymetli eşyalar ve altınlarla dolu bir mağara keşfettiklerini belirtiyor. Bölgedeki Fransa Konsolosu, Antalya muhafızının el koyduğu hazinenin bir kısmını satın almış, bazı eşyaları büyük bir kârla satmış olduğu bildiriliyor. Mihail’in dilekçesi, muhafızın halen hazineye sahip olduğunu belirterek, duruma el atılmasını talep etmiş.
19. YÜZYIL ARKEOLOGU DA BU ANLATILARI DOĞRULUYOR
Bu söz edilen olay Antalya’da definecilik kültürünün toplumsal ve ekonomik boyutlarını gözler önüne sererken yine ‘yer altına açılan kapı’ motifine dayanıyor. 19. yüzyılda arkeolog Theodor Bent’in Yörüklerle ilgili aktarımları da bu motifin sürekliliğini desteklemiş. Dönemin Yörükleri, eski yıkıntılar arasında atalarının gömülü hazineler bıraktığına ve bu hazinelerin yerini duvarlara asılan işaretlerin gösterdiğine inanmış. Arkeolog Bent, Yörüklerin, antik Yunan yazıtlarının yanında kazı yaptığını gözlemlemiş, bu yazıtların tılsımlı olduğu ve çözülmeleri halinde hazineye ulaşıldığına dair bir inancın var olduğunu yazılarında geçirmiştir.
SİLLYON ANTİK KENTİ’NDE DEFİNE KAZISI
Antalya definecilik folkloruna dair motifleri ve bu kültürün toplum üzerindeki etkilerini anlamak için, tılsım, şifa ve efsanelerden beslenen anlatılar önem taşıyor. Yine bir anlatı ya da olay dikkat çekicidir. 1908 yılında Demre’de gerçekleşen bir olay, tılsım kullanımıyla ilgili kayda değer bir örnek olarak değerlendiriliyor. Kumköy’de Sarısu İslam Mezarlığı’nda bulunan 2 metrelik Rumca yazılı mezar taşı, Hıristiyan bir grup tarafından manastıra götürülmüş, bu duruma Müslüman ahali sert tepki göstermiş. Bu olay, taşların tılsım veya kötü ruhları uzaklaştırma amacıyla kullanıldığına işaret ediyor. Bir başka kayıtlı belgede, 1875 yılında Sillyon Antik Kenti’nde, define arayıcılarının eski taşların geniş bir defineye işaret ettiğine dair inançları olduğuna dair kayıt altına alınmış. Bu belgede Abdüllatif adlı bir doktorun kazı izni talebi, definecilik kültürünün sadece ekonomik değil, kültürel unsurlardan da beslendiğini gösteriyor.
ANTALYALI DEFİNECİLER İSTANBUL’DA
Antalya’da definecilik kültürü sadece yerel sınırlarla sınırlı kalmamış, Antalyalı defineciler başka şehirlerde de faaliyet göstermiş olduğu yine belgelerle kanıtlanmış durumda. Örneğin; 1910 yılına ait bir belgede, Madenci Hüseyin Şükrü adlı bir Antalyalı definecinin, İstanbul Beyoğlu’nda eşkıyalar tarafından 40-45 yıl önce gömüldüğünü duyduğu paraları aramak için kazı izni başvurusunda bulunduğu aktarılıyor. Resmî makamlar bu tür başvurulara genellikle kayıtsız kalmakta ve bu girişimleri ciddiye almıyor. Dönemin Müze Müdürlüğü, böyle söylentiye dayalı kazıların sonuçsuz kalacağını ve define bulunması durumunda bile bu paraların eski eser statüsünde olmayacağını belirterek konuyu önemsemiş.
RESMİ KURUMLAR DİKKATE ALMAMIŞ
Antalya’daki definecilik faaliyetlerinde sıkça karşılaşılan tılsımlı taşlar, define arayışının kültürel boyutunun altını çiziyor. Resmi kurumların bu başvurulara temkinli yaklaşımı da dikkate değer olmuş. Bu kültürün yalnızca ekonomik bir faaliyet olmadığını, toplumsal bir inanışın yansıması olduğunu göstermiştir. Definecilik folkloru, toprağa gömülmüş ya da saklanmış değerli eşyaların bulunması inancıyla şekil bulmuş.
ANTALYA’DA 13. YÜZYILDAN BERİ TÜRKLER DEFİNECİLİK YAPIYOR
Antalya özelinde incelendiğinde ise definecilik folklorunun oldukça uzun bir geçmişe sahip olduğu görmek mümkün. 13. yüzyıldan bu yana kentin tarihsel birikimi definecilik anlatıları ve faaliyetlerine konu olmuş. Bu bağlamda, kentin eski yerleşim alanları ve özellikle yer altı mağaraları, defineciliğin odak noktası durumda kalmış. Define arama sürecinde kullanılan işaretler arasında "kare şeklinde yarık" ve "L işaretleri" gibi semboller mezar ya da oda geçişlerine işaret ederken, ok ve kare işaretleri de define yerini gösteren semboller olduğu inancı sürmüş. Antalya ve genel Türk halk kültüründeki definecilik geleneğinin köklü bir geçmişe sahip olduğu belgelenmiş.