24 yıl önce Türkiye bir felaket sabahına uyanmıştı. 17 Ağustos 1999 yılında Marmara bölgesinde 7,4 şiddetinde Gölcük depremi meydana gelmişti. Nerdeyse bölgede her yer yıkılmış, binlerce kayıp yaşanmıştı. Deprem, sabah 3.02 civarında meydana gelmişti. Binlerce vatandaşı uykusunda yakalamıştı. 18 bin 373 vatandaşın hayatına, 48 bin 901 vatandaşın yaralanmasına neden olan deprem, dolaylı olarak 16 milyon insanı etkilemişti. Bölgede bulunan sanayi tesislerinde büyük hasar olması ülkeyi ekonomik olarak da etkilemişti. Bu denli büyük depreme hazırlıksız yakalanmıştık. Sorulan sorular yılarca akıllarda yer edindi. Ancak aradan geçen 24 yılın ardından Gölcük depremi unutulmadı.
DEPREM SONRASINDA NE OLDU?
Türkiye’yi derin bir yasa boğan Gölcük depremi, her yıl anma programlarıyla hafızalarda yer edindi. Meydana gelen depremin bu kadar can kaybına yol açmasının sebepleri arasında kaçak yapılar, denetim yetersizliği, standartlara uygun olmayan yapılar, uygun olmayan gevşek zemindeki yapılaşmalar yer alıyordu. Bunun yanı sıra binayı daha ucuza mal etmek isteyen müteahhitlerin malzemeleri eksik kullanması da binlerce vatandaşın ölümüne neden olmuştu. Peki 17 Ağustos sonrasında ne oldu? İlk 6 ayda en fazla can kaybının olduğu Kocaeli’nde hiçbir tutuklama yapılmamıştı. Sakarya’da 5 kooperatif yöneticisi, bir mimar, bir mühendis olmak üzere 7 sanık tutuklanmış, binlerce dava açılmış ancak daha sonra Rahşan Affı ile cezasız sonuçlanmıştı. Bölgede pek çok çalışma yapıldı ancak yapılan çalışmalar yetersiz kaldı. Meydana gelen depremden sonra zorunlu deprem sigortası, yapı denetimleri gibi birkaç yasal düzenleme yapıldı. Ancak 2023 yılında meydana gelen, 11 ili etkileyen ve 50 binden fazla vatandaşın yaşamına neden olan 7,8 şiddetindeki Kahramanmaraş depreminde yapılan düzenlemelerin yetersiz olduğu ortaya çıktı. 24 yıl arayla iki büyük deprem yaşayan Türkiye’de yapılan denetimlerin yetersizliği gözlerden kaçmadı. İMO Antalya Şube Başkanı Mehmet Soner Akdoğan, 17 Ağustostan sonra düzenleme yapıldığını ancak yetersiz kaldığını belirtti. Başkan Akdoğan, 2000 yılı öncesinde yapılan yapıların ciddi bir risk taşıdığını vurguladı.
DENETLEME YETERSİZ
İnşaat Mühendisleri Odası Antalya Şube Başkanı Mehmet Soner Akdoğan, 17 Ağustos depreminin ardından çalışmalar yapıldığını ifade ederek, “17 Ağustos’ta büyük bir deprem yaşadık ve herkes tarafından bu depremin bir milat olduğu, bu acıların bir daha yaşanmaması için düzenlemeler yapılacağı söylendi. Yasa ve yönetmeliklerde değişiklikler yapıldı. Bu değişikliklerin belki de en önemlilerinden bir tanesi ‘Yapı Denetim Sistemi’dir’. Ancak bu sistemin de 6 Şubat depremlerinde yetersiz kaldığını gördük. 6 Şubat depremlerinde yıkılan yapıların bazı kaynaklara göre %1, bazı kaynaklara göre %3 olduğu söyleniyor. Yapı denetimli, yıkılan yapıların içerisinde; imar barışından faydalanmış, iskan sonrası esaslı tadilatlar yapılan, taşıyıcı sistemlerine zarar verilmiş yapılar mevcut. Ancak bu yapılar hiç yıkılmayabilirdi. Mevcut yapı denetim sistemi içerisinde denetim yeterince yapılmıyor. Yapı denetimlerde maalesef yeni mezun meslektaşlarımız çalışıyor ya da imzacılık dediğimiz aktif olarak denetleme yapmayan inşaat mühendisleri çalışıyor gözüküyor. Aktif olarak yapı denetimde işini yapmaya çalışan meslektaşlarımız ise çok fazla şantiyeyi denetleyerek düşük ücretlere çalışmak zorunda kalıyorlar. Zaman zaman bu arkadaşlarımız şantiyelerde saldırılara uğruyorlar. Yapı denetim sistemi olarak başladığımız noktanın ilerisindeyiz ancak başta meslektaşlarımızın özlük hakları olmak üzere yapı denetim ücretleri gibi konularda düzenlemeler yapılmalıdır” dedi.
“HEDEF, YAPILARIN CAN GÜVENLİĞİNİN SAĞLANMASIDIR”
Öte taraftan depremlerde hasar almış yapı denetimli binalara değinen Akdoğan: “Vatandaşlarımızda bir yapı hasar almışsa, inşaat mühendisleri ve yapı denetimler işini doğru yapmamış gibi bir algı var. Bizler yapılarımızı Standart tasarım deprem yer hareketine göre tekrarlanma periyodu 475 yıl olan depremlere yapıyoruz. Burada hedef, yapıların can güvenliğinin sağlanmasıdır. Eğer yapı göçmemiş ve insanlar hasarlı yapıdan sağ salim çıkmışlarsa yapı doğru tasarlanmış demektir” ifadelerine yer verdi.
2000 YILI ÖNCESİ YAPILAR TEHLİKE SAÇIYOR
2000 yılından önce inşa edilen yapıların denetlenmesi gerektiğini aktaran Başkan Akdoğan, “Denetimli binalar aslında çok kötü bir sınav vermedi. Ancak bu yapılar hiç yıkılmayabilirdi ve can kayıpları hiç yaşanmayabilirdi. Bu nedenle 2000 yılından sonra inşa edilen yapılarda denetimleri arttırarak, iyi olan mevzuatlarımızı işler hale getirmemiz gerekiyor. Ama asıl tehlike, 2000 yılı öncesi yapılmış ve herhangi bir denetime tabi tutulmamış, o dönemin teknolojisiyle inşa edilmiş binalarda. Bir de şöyle bir durum var: Vatandaşlar, 1970 yılında almış olduğu bir binaya herhangi bir bakım, onarım yaptırmamış. Dış cephe boyası dahi 1970 yılında yapıldığı gibi duruyor. Bodrum katlarında korozyon olmuş. Tesisat işini en kolay şekilde yapmak isteyen kişiler, kirişten, kolondan geçirmiş ve taşıyıcı sisteme hasar vermiş. Bu yapılar da depremde yıkılabiliyor. Bu yapılarla ilgili bir kontrol yapılması ve 2000 yılı öncesi yapılmış yapılarda ciddi bir tarama yapılması gerekiyor. Burada yasal düzenleme şart. Binalar da yaşamaya devam ediyor, 100 yıl dokunmayacağım diye bir yaklaşım yok. Bina yalıtımı aynı şekilde korunuyor mu? Bakımları yapılıyor mu? Donatılar korozyona uğruyor mu? Tadilat yapılırken taşıyıcı sisteme zarar veriliyor mu? Bunların hepsinin kontrol edilmesi gerekiyor. Yasal mevzuatlardaki en büyük eksikliğimiz, mevcut binaların kontrolündeki sorunlar oluyor” diye belirtti.
“SINIFTA KALDIK”
İMO Antalya Şube Başkanı Mehmet Soner Akdoğan, meydana gelen Marmara depremi sonrasında denetim düzenlemeleri yapıldığını ancak Türkiye’nin denetim konusunda sınıfta kaldığını vurguladı. Başkan Akdoğan, “Marmara depremlerinden sonra bazı yapı denetim düzenlemeleri yapıldı. Hiçbir şey yapılmadı demek acımasızlık olur. O dönemden sonra teknolojinin gelişmesiyle birlikte; yönetmelik değişiklikleri , hazır beton teknolojinin yaygınlaşması ve nervürlü demir kullanılmaya başlanması gibi olumlu gelişmeler oldu. Ancak, denetim sisteminin sağlıklı yürüdüğünü söyleyemeyiz. Ülkemizde ilk olarak 2002 yılında uygulanmaya başlanan Yapı denetim sistemi ilk olarak 17 pilot ilde, 2011 yılından sonra ise tüm Türkiye’de uygulanmaya başlandı. O günden bugüne sürekli yapı denetim yönetmeliği üzerinde değişiklikler ve düzenlemeler yapılıyor. En son 2018 yılında havuz sistemi dediğimiz, müteahhitlerin yapı denetimini seçemediği, dışardan yapı denetim atanan bir sistem getirildi. Ancak bu sistem de sorunları çözmedi. Yapı denetimlerin en büyük sorunu meslektaşlarımızın hak ettikleri özlük haklarına kavuşamamalarıdır. Depremden sonra birçok yetkili, az sayıda yapı denetimli binanın yıkıldığını ve bunun bir başarı olduğunu söyledi. Ben de bunu kabul ediyorum. Ancak, 2000 yılından sonra yapılmış binalarda yıkılma oranının düşük olmasındaki en büyük etkenin yapı denetim sistemi değil, gelişen teknoloji ve yönetmelikler olduğunu düşünüyorum.” Açıklamasında bulundu.
BELEDİYE VERİLERİNDE SIKINTI YAŞANIYOR
Antalya’da riskli yapıların bulunduğunu söyleyen ve belediyelerin veri akışında da eksiklikler olduğunu aktaran Başkan Akdoğan, “Antalya Büyükşehir Belediyesi, ‘Deprem Master Planı yapıyorum’ diye bir duyuru yaptı ve bu çalışmalar devam ediyor. İlgili meslektaşlarımızdan öğrendiğimiz kadarıyla bazı ilçe belediyelerinde veri sıkıntıları var. Çünkü bu çalışmaların ilçe belediyeleri ve büyükşehirle birlikte yürütülmesi gerekiyor. İlçe belediyelerinin tamamının bu çalışmaları yapabilecek bütçesi veya teknik kadrosu yok. Büyükşehir belediyesinden aldığımız bilgilere göre bazı belediyelerde yapı stoku ile ilgili veri akışında problem var. Ancak bu sorunların aşıldığı söyleniyor. Yapı stoku çalışmaları, deprem master planı bir şekilde yapılır. Ancak asıl sorun şu: hiçbir siyasi irade bu kadar riskli yapı stokuyla ilgili bir aksiyon alamıyor. 2000 yılından önce Antalya’nın yapı stokunun yarısı tamamlanmış. Kentteki riskli mahalleleri tüm karar vericiler biliyor. Antalya’nın bazı bölgelerinde ada değil , alan değil mahalle riskli . Bu mahallelerde nasıl bir dönüşüm yapacaksınız. Vatandaşa senin yapın riskli dediğiniz zaman nasıl bir yol haritası çizeceksiniz. Siyasi iradenin risk almadığı, çaresiz kaldığı ya da çözüm üretemediği nokta burası. Bu nedenle yerel yönetimler, yapı envanter çalışmaları, bütüncül kentsel dönüşüm planlı kentleşme ve daha sağlıklı yapılaşma konularında ölü taklidi yapıyorlar” diye belirtti.
TOPLANMA ALANI YETERSİZ”
Başkan Akdoğan, Antalya'da meydana gelebilecek olası depremlerde Antalyalı vatandaşların toplanacağı deprem toplanma alanlarının yetersiz olduğunu vurgulayarak, “Toplanma alanları yeterli değil. Aslında toplanma alanı, deprem anında ya da herhangi bir afet anında insanların bir araya gelip o kriz sürecini yönettikleri alanlardır. Yani burası, afetzedelere hizmet verilen, çadırların kurulduğu, onlara yemek verilen bir alan değil. Bu alanlar, afet anında insanların toplanıp o şok halini ve krizi atlattıkları yerlerdir.
Toplanma alanı dışında, afetzedelerin ihtiyaçlarının giderildiği alanlar farklı yerlerdir. Ancak Antalya'da bu toplanma alanları yetersiz. Örneğin, deprem riski içeren 10 katlı bir binanın yanındaki park, toplanma alanı olarak görülüyor. Zaten burası depremde yıkıldığında, o parkta toplanamayacaksınız. Ya da bir petrol istasyonunun bahçesi, toplanma alanı olarak görülüyor. İnsanların toplanıp ihtiyaçlarını karşılayabileceği alanların yaratılması gerekiyor. Bu alanlar ya rant uğruna kaybediliyor ya da vatandaşlar bu konuda bilinçlendirilmiyor. Toplanma alanlarının sayısı arttırılmalı ve bu alanlar gerçekten afet anında kullanılabilecek şekilde düzenlenmeli” diyerek sözlerine son verdi.