Çalışmadan kazanılmış bir hayat olduğuna inanmıyorum. Nedeni çok net, hayata gelmek için bile bir mücadeleden geçmiş insanlar olarak her birimiz bir çaba ve gayret içinde olduk. Belki bizi çok eleştirdiler. Belki en iyisini sadece bizden istediler. Açıklama içinde bizim iyiliğimiz için olduğunu söylediler. Doğmuş olmak ve kendi adımıza layık bir kişilik olmak için verilen mücadelenin ilk seçimleri bize sorulmasa da bu dünyaya gelmek ilk adımdı ve bazıları gibi torpil düşüncesi yoktu. En büyük torpil bu dünyada gerçek mana da karşılıksız alınmış sevgidir.

Ve hayat bir beden büyük olduğu içindir sanırım, bir sonraki sene içinde de onu yaşamın içinde giyip daha iyi olmak daha başarılı olmak için bir beden büyük hayat ile mücadeleci ruhumuzu test ederken bulduk kendimizi. Başarı denilen sizden ne olmanızı bekledikleri kişi olmanız değil, kendi iç dünyanızda gerçek siz ve ne olmak istediğinizdir. Mutlu olduğunuz ama size bir beden büyük olmayan o güzel giysidir.

Hayat ne çok uzun ne çok kısa bu görece sizin mutlu olma anlayışınız ile bire bir değişecektir. Paylaşımı mutluluk veren zamanlar için paha biçilmez duygular vardır. Ama içinde olduğunuz ve her an yaşadığınız bu duyguları dışarıdan görenler kıymet veriyorsa o zaman siz bir beden büyük hayatı giymeye devam ediyorsunuz demektir.

Seçimler ve seçilenler vardır. Tercihler vardır. Doğru sanılan yanlışlar, yanlış sanılan doğrular olmuştur. Herkes aynı şeyi söylüyor diye o düşüncenin ve söylevin doğru olduğunu varsayamayız. Unutmayalım ki “ Kişi kendi gibi bilir işi “ ki bir beden olan bu hayatta evren size sizden ne alırsa onu geri vereceğinden, huzur bulmak için önceliğiniz huzur vermek olmalıdır.

İnsan olmanın ilk kuralı doğabilmektir. Bunun maneviyatını ve inanç boyutunu tartışmaya açık olmadığını hemen belirtmek isterim. Ve hayatının ilk sözünü ağlayarak söylemek ve var oluşumuzu bildirmek adına o haykırış ilk mutluluk ve ilk deneyim nefes alabilmekti aslında en zoru başarılmış ilk sınav bu hayatın bir beden büyük gelen mücadelesinde yerini almış oldu…

Sınavlar kazanıldı. Başarılar elde edildi. Ve en büyük hüsranımız kaybetmek ve kaybetme korkusundan kaynaklı vazgeçişlerimiz oldu.

Bizi güzel gösteren, bizi tamamlayan, bizi taşıyan aslında taşıdığımız kıyafetler değildir. Ruhumuza giyebildiğimiz insanlık bedeninde sevgiyi paylaşabilme, paylaştırabilmek adına bulunduğumuz içsel makamdır.

Bir beden büyük hayatta, Bir HİÇ olabilmektir.