İnsanlar dünyayı, aralarında sınırlar çekerek paylaşmış olabilirler. Ama doğa ve dünya açısından bunun hiçbir anlam ve önemi yoktur. Çünkü dünya iklimi, bitki örtüsü ve üzerinde bulunan her şeyiyle bölünmez bir bütündür.

Kuşlar, balıklar, solucanlar, rüzgârlar, ormanlar sular, göller, denizler, ırmaklar sınır tanımazlar. Dünyaya sadece iklimler sınırlamalar getirebilir. Bitki ve hayvanlar yaşam koşullarına uygun iklimlere göre bir dağılış gösterir.

Kimsenin “Burası benim ülke sınırlarım içinde kalıyor, ben burada istediğim her şeyi yapabilirim” demek lüksü yoktur. Çünkü burası benim dediğin yer, dünya genelini bütünleyen bir parçadır. Oradaki doğal dokuyu bozmak demek dünyanın bütünlüğünü bozmak demektir. Yani orada yaratılan bozulma o ülkeyle sınırlı kalmayacak tüm dünyayı etkileyecektir. Aral gölünün çöle döndürülmesi, Burdur gölünün kuruması, Semey’de radyasyon kirliliği, Avustralya’da ozon tabakasının delinmesi, Brezilya’da yağmur ormanlarının kesilmesi yalnızca bu ülkelerin sorunları değildir.

Doğanın kullanılması, doğadan faydalanma ve doğanın korunması devletlerin keyfiyetine bırakılamayacak kadar hayati bir konudur. Aksi halde ya doğa kendini yok etmeye çalışan insanlığı yok edecek ya da kendini yok ederek insanlığın sonunu getirecektir.

Çünkü dünyada her şey bir başka şey içindir. İnsan hariç bir tanesinin neslinin tükenmesi halinde zincirleme hepsi bitecek ve dünyada yaşam sona erecektir. Fakat insan neslinin tükenmesi dünyada yaşamı etkilemeyecek hatta daha güzel bir dünya ve doğa olacaktır. Çünkü dünya ve doğanın hastalık mikrobu insandır. İnsan beyni ve düşüncesinin ben merkezli çalışmasıdır.

“Dünya birleşirse savaşlar biter” adlı kitabımda doğa ve çevre olaylarına böyle bir giriş yaptıktan sonra bu konuyu “Dünya birleşmeli ve tek merkezden yönetilmeli” adlı bu kitabımda işleyeceğimi belirtmiştim. Onun için şimdi doğanın ya da doğayla ilgili sorunlarımızın geneline bir bakalım diyorum.

Biliyorsunuz dünyanın iklimi, bitki ve hayvan toplulukları ile yaşam koşulları, dünyanın evrendeki konumuyla, Güneşe olan uzaklığı, atmosferi, eğikliği ve dönüş hızıyla ilgili bir durumdur. Bunların değişmesi halinde dünyada her şey özellikle iklimler de değişir. Örneğin dünyanın eğikliği dediğimiz ekliptik düzlem ile ekvatoral düzlem arasındaki 23 derece 27 dakikalık açı 25 derece olsa, sıcak kuşak ve orta kuşak da bir derece 33 dakika genişleyeceği için ortalama ısı artar. Dünya kendi etrafında bir tam dönüşünü 24 saat yerine 26 saatte tamamlasaydı. Gündüzler daha sıcak ve geceler daha soğuk olurdu. Yani dünyanın konumu ve hareketlerinde en ufak bir değişiklik, dünyanın yaşanabilirliğini derinden etkiler ve büyük iklim değişikliklerine neden olur. Ayrıca dünyanın manyetik alanı bizi uzaydan gelen ölümcül radyasyondan korumaktadır.

Fakat tüm bu bilgiler genelde coğrafyanın konusu iken son zamanlarda okullardan coğrafya dersleri azaltılmaktadır. Dünyayı yönetenlerin danışmanları da coğrafyacılar değil daha çok savaş, siyaset ve ekonomi uzmanlarıdır. Onun için devletlerin amacı, dünya ve doğasının korunması değil, onun en acımasız ve en vahşi biçimde sömürülmesidir. Dünya ve onun doğasının korunması, dünyanın tek merkezden yönetimiyle mümkün olabilir.