Her seçim döneminde olduğu gibi, 24 Haziran seçimleri öncesinde de siyasilerimiz kendi propagandalarını yaptılar. Her birinin farklı farklı vaatleri oldu. Ancak hepsinin ortak bir noktası vardı, “Gençler”

Çünkü 24 Haziran seçimlerine çok fazla yeni genç seçmen katılacağını biliyorlardı. Bu seçmen kitlesini kazanmak için de çeşitli söylemlerde bulundular. Ancak 24 Haziran seçim sonuçları herkese gösterdi ki gençler artık bilim, sanat ve spor diyeni tercih ediyor.

Bugünkü yazımda, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün, “Cumhuriyeti biz kurduk, onu yaşatacak ve yükseltecek olan sizlersiniz” diyerek seslendiği, daha güzel ve daha güçlü bir Türkiye’nin teminatı olan biz gençlerin sesi olmak istiyorum.

Bize biraz kulak verdiğinizde sorunlarımızın en başında işsizliğin geldiğini fark edeceksiniz. Üniversite okuyoruz, kendimizi geliştirmek için farklı alanlara yoğunlaşıyoruz, sonra bir bakıyoruz ki, üniversite okumamış insanlar sırf üst makamlarda tanıdıkları olduğu için bizim istediğimiz yerlere yerleştirilmiş. En başta halletmemiz gereken hususlardan birisi hiç kuşkusuz liyakat sorunu. Her görevi, kesinlikle işinin ehli insanlar icra etmeli. Tanıdıkların yardımıyla işe alma devrinin acilen kapanması gerekiyor.

İşsizlik sorunundan sonra en çok değinmek istediğim nokta, dışarıya verdiğimiz beyin göçü. Ülkemizdeki gençlerin çok büyük kısmı üniversiteyi bitirdikten sonra yurtdışına yerleşmeyi düşünüyor. Buna sebep olarak da ekonomik refah, ifade özgürlüğü gibi nedenleri öne sürüyorlar.

Yani biz üniversiteyi bitirene kadar devlet tüm çilesini çekiyor, tam meyvesini yeme zamanıyken hoop elinden kaçırıyor. Bunun önüne geçmek için, tüketen değil üreten bir toplum olmak için bizlere düşüncelerimizi daha iyi ifade edebileceğimiz ve ileride ekonomik durumumuzu kayırmadığımız bir ortam sunmaları şart.

Diğer bir konu ise, daha önceki yazılarımda değindiğim gibi mesleklerin itibarsızlaştırılması. Bizler, ilerde yapacağımız mesleğe saygı duyulmamasından, verdiğimiz emeğin karşılığını alamamaktan oldukça şikayetçiyiz. Bu acilen çözülmesi gereken sorunların başında geliyor. Çünkü yıllarca üniversite okuyup mesleğimizi elimize aldıktan sonra “İyi ki” yerine “Keşke” diyoruz. Ve bu durum aynı zamanda bizi yurtdışında yaşamaya iten önemli noktalardan da bir tanesi.

Ancak her şeyi bir kenara bırakırsak, beni en çok etkileyen nokta şu, Atatürk’e duyduğumuz özlemin, daha da önemlisi ona olan ihtiyacımızın giderek artması.

Sokaklar, şu an ülkenin Atatürk’e çok ihtiyacı olduğunu, ülkede bir şey değişmesi gerekse bunun Atatürk’ün geri gelmesi olduğunu söyleyecek gençlerle dolu.

Peki, Atatürk’ü neden bu kadar çok özlüyor ve ona ihtiyaç duyuyoruz?

Çünkü Kemal Paşa bize, “Her şeye rağmen muhakkak bir ışığa doğru yürümekteyiz. Bende bu imanı yaşatan kuvvet, yalnız aziz memleket ve milletimin hakkındaki sonsuz sevgim değil, bugünün karanlıkları, ahlaksızlıkları, şarlatanlıkları içinde sırf vatan ve hakikat aşkıyla ışık serpmeye ve aramaya çalışan bir gençlik görmemdir” diyebilecek kadar güveniyordu.

Çünkü Kemal Paşa bize, “Sizin gibi gençlere malik bulundukça, bu vatan ve milletin, şimdiye kadar elde etmeği başardığı zaferlerin üstüne çok daha büyük zaferler koyabileceğine şüphe etmiyorum” diyebilecek kadar inanıyordu.

Ve açtığı yolda, gösterdiği hedefte durmadan yürümemiz gerektiğini söylerken de ekonomi, iktisat, eğitim ve sosyal alanlarda gereken tüm reformları yapıyor, bizim işimizi kolaylaştırmak için elinden geleni ardına koymuyordu.

Kısacası biz gençler artık sözde yöneticiler değil, bize meşale olabilecek gerçek önderler arıyoruz. Ve Paşam, 80 senedir her geçen gün seni daha çok özlüyoruz!