Tv’lerden izleriz hep. Gidip görmedik…

Hani NASA denilen bir kuruluş vardır ya, uzaya yolculuk yapılır.

Günler öncesinden hazırlıklar başlanır.

Saatler kala Astronotlar biner mekiğe.

Artık sona gelinmiştir ve ateşleme için geri sayım başlar…

Antalya’da ise yılları öyle bir geri saymaya başlayalım isterseniz.

Yılları da unutalım asırlara bakalım.

Herkes gitmiştir şu Karain Mağarası’na.

Herkes gitmiştir Kekova’ya.

Bir de gelin yıllar öncesi yapılan Tünek Tepe’ye bakalım.

Eskilerden Döşemealtı’na çıkarken varyantın oradan Antalya izleniyormuş.

Artık Antalya’nın denizi mi? Yoksa kirliliği mi? Çünkü hemen kent sulietinin önünde Ferro-Krom Fabrikası’nın dumanı tütermiş.

Tünek Tepe’ye çıkarsanız, Antalya’yı izlerken gemi bacalarından çıkan dumandan kirliliğe şahit olurmuşsunuz.

Kentin sayfiye yeri olan Geyikbayırı’na hiç çıktınız mı?

Çıkmadınız ise tavsiye ederim oraları.

Oradan Antalya’yı izlemenizi. Kentin üzerinde karabasan gibi çökmüş kirliliği görmemek ne mümkün.

Karain Mağarası dedik.

Oranın zeminine bir bakın bakalım deniz kumunu görebilecek misiniz?

Kekova dedi.

Gidin o güzellikleri bir izleyin bir daha görebilecek misiniz o güzellikleri.

Termessos, Perge, Side…

Buralar hep geri sayımda asırları veya günleri yutmuş kalıntılar.

Gelelim yıllar gerisine.

Ankara’ya, İstanbul’a veya İzmir’e hiç gitmediniz mi? Ya da gidenlerden duymadınız mı? O zamanlar böyle lüks oteller yoktu ki kalasınız. Kalınacak tek yer, Antalya’yı simgeleyen “Yeşil Antalya Oteli” dir.

Evet yanlış duymadınız. Yeşil Antalya.

Her tarafından yeşillik fışkıran Antalya.

Kızılarık, Yediarıklar vs. Bu isimler nereden gelir acaba hiç düşündünüz mü?

Eski Antalya Resimlerine bakıp da daldınız mı rüyalara hiç?

Kesinlikle hayır.

Tarif edeyim isterseniz size… Eski Mezbahane’den Lara’ya doğru çağlayanlar varmış hep. Denize akıyormuş köpürerek.

Şimdi…

Bir hiç.

Yeşil yok, Akar dereler yok. Ama bir gün doğa kendinden alınanları geri alır hep unutmamak gerekir.