İslamofobi, İslam korkusu anlamında kullanılsa da aslında İslam ve İslamlara karşı duyulan kin, nefret ve düşmanlık olarak ifadesini bulmaktadır.

Böylece İslam nefreti oluşturulduktan sonra Irak’ı özgürleştirme operasyonu diye Mart 2003’te işgale başlarken tüm dünyayı teröristlerden temizleyeceğiz, yeni bir haçlı seferine başlıyoruz, bu savaşta tüm dünyadan destek bekliyoruz demişti. Fakat Irak’ta iddia ettiği hiçbir şeyi bulup kanıtlayamaması, safi çıkarları için kan ve katliamlarıyla gündeme gelmesi sonucu dünyadaki inanç ve desteğin yıpranmasına neden oldu.

Genel anlamda Hıristiyan dünyası ya da küresel sermayenin bu biçimde başlatıp geliştirdikleri İslamofobi, dünyada inanırlığını kaybederken İslam ülkelerinin kendi içinde yaygınlık kazanmaya başlamıştır. Modernleşme sürecine giren ülkelerde geri kalmışlığın nedeni olarak gösterilen İslam muhafazakarlığı katı bir laiklikle aşılmaya çalışılınca muhafazakâr İslam kesim buna karşı çıkmıştır. Böylece küresel sermaye İslam ülkelerinde bölücü, ayrıştırıcı ve birbirini dışlayıcı birbirine karşıt iki grup oluşturup İslamofobi’yi İslam’ın içine yerleştirdikten sonra İslam düşmanlığı İslam’a havale edilerek yeni düşman arayışına girişmiştir.

Çünkü dünya hakimiyetini sürdürmek ve silah sanayisinin beslenmesi için NATO’nun ayakta tutulmasına ve bunun için de yeni bir düşmana ihtiyaç vardı. Bu kez de Putin ile toparlanarak yeniden önemli bir güç haline gelmeye başlayan Rusya’ya karşı Ukrayna yem olarak kullanılmıştır.

Çünkü artık İslam ülkelerindeki küresel sermayeye için çalışan İslami gruplar hem İslamofobi’yi dindar ve kindar bir nesil yaratma biçimiyle nefret boyutunda sürdürmekte ve hem de ülkelerinin küresel sermayenin sömürüsüne açılması için canla başla çalışmaktadır. Öyle ki kapitalist emperyalist dünya ne savaş ne de barış ile bu denli çıkar elde edemezdi.

Olayın Türkiye boyutuna gelince, İslam düşman derken Türkiye laik demokratik bir NATO ülkesi olduğu için sanki bu planın dışındaymış gibi gösteriliyordu. Aslında iki kuma gibi laik ve demokratik cumhuriyetle şerri veya siyasal İslam’ın bir arada götürülmesi oldukça zordu. Türkiye bunu AB müzakere sürecinde denediyse de başarılı olamadı. Gezi Parkı olayından sonra siyasal İslam otoriterleşerek diktatörlüğe yönelerek emperyalistlerin istediği yöne evrildi. Aslında olay İslam’ı özgürleştirme, demokratlaştırma gibi gösterildiği için biz kendimizi bu planın dışındaymış gibi düşünerek, ABD işgallerinde ona yardımcı oluyorduk.

Oysa asıl düşman olan İslam, Türkiye idi. Çünkü insan hakları, demokrasi ve özgürleştirme gibi çağdaş insanın hoşuna gidecek söylemler Batıda kamuoyu desteği sağlamak için söylenen aldatmacalar olup küresel emperyallerin asıl düşmanı olan bu kavramlar Türkiye’de olduğundan asıl düşman Türkiye idi. Çünkü Türkiye, sömürülecek üçüncü dünya ülkeleri ve İslam ülkeleri için en kötü örnekti. Bu durumu ABD başkanı Richard Nixon “Müslüman ülkelerde demokrasi ve laikliğe asla izin vermeyiz sözleriyle açıkça ifade etmişti.

Onun için Türkiye’de İslamofobi en sert biçimde yaratılarak büyük çoğunluğa dayalı muhafazakâr yönetimlerin devamlılığı ve bunlar eliyle Türkiye’nin Ortadoğululaştırılarak laik demokratik cumhuriyet ilkelerinden uzaklaştırılması sağlanmıştır. Yani sonuç olarak dünya düşmanla dönmekte ve devletler düşmanla varlığını sürdürmektedir. Onun için ne devletler ne diktatörler ne emperyalistler ve ne de dünyanın rantını toplayan egemen güçler devletten ve de dolaysıyla düşmandan vazgeçemezler.  

Oysa düşman korku demektir. Korkunun imparatorları insanların korku duygusunu körükleyerek korkudan korunmak için bir sığınak arayışına sürüklerler. İnsanlar bu durumda devlete, yani korkuyu yaratan egemen güce sığınmak zorunda bırakılır ki, bu celladına aşk içeren kısır döngü beş bin senedir devam etmektedir.

Burada tek çözüm korkunun kaynağına inmek, yani düşman yaratarak korku salanın asıl düşman olduğu bilincine vararak kaynağı kurutmak gerekmektedir. Yani çare, devletlerin ortadan kaldırılarak dünyanın tek merkezden tek bir devler olarak yönetilmesidir. Çünkü devletlerin ortadan kaldırılması, düşmanın ortadan kaldırılması demektir.