Antalya’nın merkezinde yer alan yerleşimler iki ana grupta toplanıyor. Birinci grupta lokalizasyonu kesinlik kazanmış olan yani varlığı arkeolojik kalıntılar ve antik kaynaklarca belirtilen yerleşimler yer alıyor. Bu yerleşimlerin iki tanesi, Attaleia ve Magydos kent statüsündeyken Lyrboton Kome ise bir köy yerleşimi durumdadır.

ATTALEİA KENTİNİN KURULUŞU

Antalya'nın tarihi, Attaleia Antik Kenti ile başladığı biliniyor. Milattan önce 2. yüzyılda, Bergama Kralı II. Attalos tarafından kuruldu ve kurucusu Kral Attalos'un adını aldı. Attaleia, “Attalos’un şehri” anlamına gelir ve bugün Antalya olarak bildiğimiz şehrin temelini oluşturur.

M.Ö. 158-138 yılları arasında hüküm süren II. Attalos, Bergama Krallığı’nın son güçlü hükümdarlarından biriydi. Efsaneye göre, Attalos askerlerine “Bana yeryüzündeki cenneti bulun!” diye emretmiş ve askerler Akdeniz’in kıyısında bu harika yeri bulduklarında Kral Attalos burada bir şehir kurmaya karar vermiştir. Bu şehir, hem bir ticaret limanı hem de askeri bir üs olarak stratejik bir konuma sahiptir. Attaleia, kısa sürede gelişerek Akdeniz’in önemli liman kentlerinden biri haline gelmiştir.

Attaleia kenti zaman içerisinde Helenistik, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı gibi devletler için önemli bir yerleşim yeri olmaya devam etmiştir ve bugün, Antalya'nın Kaleiçi bölgesinde kentten geri kalan izler yaşamını sürdürmüştür. Roma İmparatoru Hadrianus’un onuruna yapılmış olan Hadrian Kapısı (Üç Kapılar), kentin Roma döneminden kalan önemli kalıntılarından biridir. Attaleia'nın surları, antik limanı ve dar sokakları da tarihin izlerini taşır. Ayrıca, Helenistik dönemin klasik şehir yapısı olan akropolis, agora, tiyatro ve hamam gibi kalıntılar da burada yer alıyor.

ROMA VE BİZANS DÖNEMİ

M.Ö. 133’te Bergama Krallığı’nın Roma’ya devredilmesiyle, Attaleia da Roma İmparatorluğu'nun bir parçası oldu. Roma döneminde Attaleia, deniz ticaretinin önemli bir merkezi haline geldi. Bizans döneminde ise bir piskoposluk merkezi olan kent, erken Hristiyanlık döneminde de dini açıdan önemini korudu.

SELÇUKLU VE OSMANLI DÖNEMİ

1076'da Selçukluların fethi ile birlikte Attaleia, Anadolu Selçuklu Devleti'nin bir parçası oldu ve şehir, Antalya ismiyle anılmaya başladı. Selçuklu döneminde Antalya, büyük bir ticaret limanı olarak yeniden inşa edildi ve geliştirildi. Osmanlı döneminde de Antalya, Akdeniz’in önemli ticaret ve kültür merkezlerinden biri olmayı sürdürdü.

Kayıp Antikkentler (3)

GÜNÜMÜZDE ATTALEİA

Bugün, Attaleia Antik Kenti'nin izleri, Antalya’nın tarihi Kaleiçi bölgesinde yaşatılmaktadır. Daracık sokaklar, ahşap cumbalı Osmanlı evleri ve taş yapılar arasında dolaşırken, Attaleia’nın antik ruhunu hissetmek mümkündür. Kaleiçi'nin taş sokaklarında yürürken, geçmişin fısıltılarını duyabilirsiniz. Modern Antalya, tarihiyle bütünleşmiş bir şehir olarak Attaleia’nın mirasını yaşatmaya devam ediyor.

Attaleia Antik Kenti, sadece Antalya’nın değil, Akdeniz’in tarihine de tanıklık eden bir miras. Ziyaret ettiğinizde, bu kadim şehrin geçmişten bugüne uzanan hikayesini, denizin tuzlu kokusu ve tarihin derin izleri arasında keşfedebilirsiniz.

TARİHİ ESERLER

Hadrian Kapısı, Roma İmparatoru Hadrianus’un M.S. 130 yılında Antalya’ya ziyaretini onurlandırmak amacıyla inşa edilmiştir. Kaleiçi’ndeki surlara açılan üç gözlü bu zafer takı, Roma mimarisinin güzel bir örneğidir. Özellikle kapının üzerinde yer alan zarif sütunlar, kemerler ve mermer işçiliği dikkat çekicidir.

Hıdırlık Kulesi, Kaleiçi’nin güneybatı köşesinde, Antalya Yat Limanı'nın hemen üzerinde yer alır. Roma döneminde M.S. 2. yüzyılda inşa edilmiştir. 14 metre yüksekliğindeki bu yuvarlak kule, deniz feneri ya da gözlem kulesi olarak kullanıldığı düşünülmektedir. Günümüzde Antalya'nın simge yapılarından biridir.

Attaleia’nın antik surlarının bir kısmı, özellikle de Kaleiçi bölgesindeki yapılar, hala ayakta. Bu surlar, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerine ait izler taşır. Kaleiçi’nde yer alan tarihi surlar, kentin savunma amacıyla inşa edildiği dönemleri yansıtan önemli bir mirastır.

TÜRK KÜLTÜRÜNDEN İZLER

13. yüzyılda Selçuklu Sultanı I. Alaaddin Keykubad tarafından yaptırılan Yivli Minare, Antalya’nın en tanınmış yapılarından biridir. Sekizgen gövdesi, yivli (kanallı) yapısıyla dikkat çeker. Yanındaki camii ise, Antalya'nın en eski camilerinden biri olarak bilinir ve Selçuklu mimarisinin karakteristik özelliklerini yansıtır.

Aslen bir Roma tapınağı olarak inşa edilen yapı, Bizans döneminde kiliseye çevrilmiş ve daha sonra Selçuklular döneminde cami olarak kullanılmıştır. Kesik Minare ismini, 19. yüzyılda çıkan bir yangın sonucu minaresinin üst kısmının yıkılmasından almıştır.

ANTİK LİMAN (KALEİÇİ YAT LİMANI)

Attaleia’nın kurulduğu antik liman, günümüzde Kaleiçi Yat Limanı olarak bilinir ve Antalya'nın tarihi dokusunu yansıtır. Roma ve Bizans dönemlerine ait kalıntılar burada gözlemlenebilir ve liman, şehrin deniz ticareti için önemini vurgular.

Attaleia kentinin antik tiyatrosunun kalıntıları, maalesef büyük ölçüde günümüze ulaşamamıştır. Ancak, Kaleiçi bölgesindeki bazı kazılarda tiyatroya ait olduğu düşünülen bazı taş bloklar ve mimari öğeler ortaya çıkarılmıştır.

Kayıp Antikkentler (1)

ANTALYA MÜZESİNDEKİ İZLER

Attaleia ve çevresinde bulunan arkeolojik eserler, Antalya Müzesi’nde sergilenmektedir. Roma, Bizans ve erken dönem Hristiyanlık dönemine ait birçok heykel, mozaik, sikke ve diğer arkeolojik buluntular bu müzede ziyaretçilere sunuluyor.

Bu eserler, Attaleia'nın zengin tarihinin ve kültürel mirasının önemli temsilcileridir. Antalya’yı ziyaret edenler için, kentin geçmişine bir yolculuk sunan bu yapılar, hem yerli hem de yabancı turistler tarafından büyük ilgi görmektedir.

MAGYDOS ANTİK KENTİ

Magydos antik kenti, Antalya merkezinin Muratpaşa ilçesine bağlı Lara (Manastır) semtinde, günümüz Karpuzkaldıran mevkiinde yer alıyor. Kent, Kaleiçi yani Attaleia’nın yaklaşık olarak 8 kilometre doğusunda bulunuyor.

TARİHİ VE KURULUŞU

Magydos'un kuruluş tarihi kesin olarak bilinmemekle birlikte, M.Ö. 4. yüzyıla kadar uzanan bir geçmişe sahip olduğu düşünülmektedir. Antalya bölgesinde yer alan diğer birçok antik kent gibi, Magydos da Likya, Pamfilya ve Roma uygarlıklarının etkisi altında kalmıştır. Kent, özellikle Roma İmparatorluğu döneminde gelişmiş, ticaret ve deniz taşımacılığı açısından önemli bir merkez haline gelmiştir.

MAGYDOS’UN ÖNEMİ

Magydos, Akdeniz'e kıyısı olan bir liman kenti olarak stratejik öneme sahipti. Ticaret gemilerinin uğrak noktalarından biri olmuş, bölgedeki ticaret yollarının güvenliği ve düzeni için önemli bir üs işlevi görmüştür.

Roma döneminde Magydos, ticari ve askeri bir merkez olarak kullanılmış, limanı sayesinde bölgesel ticaretin odak noktalarından biri olmuştur. Bizans döneminde de bu önemini korumuş, Hristiyanlık yayılmaya başladığında bir dini merkez olarak da gelişmiştir.

Kayıp Antikkentler (2)

KENTTEKİ KALINTILAR VE TARİHİ ESERLER

Bugün Magydos antik kentinden geriye çok az kalıntı kalmıştır, ancak bazı kalıntılar hala görülebilmektedir

Magydos’ta bulunan yapıların birçoğu, Roma dönemine aittir. Şehirdeki bazı yapılar ve liman kalıntıları, Roma İmparatorluğu'nun mimari özelliklerini taşır.

Kentin içme suyu ihtiyacını karşılamak için kullanılan su kemerlerine ait bazı kalıntılar bulunmuştur. Bu yapılar, Roma mühendisliğinin gelişmişliğini yansıtır.

Magydos’un bazı sur ve duvar kalıntıları, kentin antik dönemde savunma amacıyla da kullanıldığını göstermektedir.

Kentin sosyal ve kültürel hayatının merkezi olan küçük bir tiyatroya ya da odeona ait kalıntılar bulunmaktadır. Bu yapı, Magydos'un aynı zamanda bir kültürel merkez olarak da işlev gördüğünü göstermektedir.

GÜNÜMÜZDE MAGYDOS

Magydos Antik Kenti'nin kalıntıları, günümüzde Lara bölgesinin yakınlarında, deniz kenarında yer almaktadır. Ancak kentten geriye kalan eserlerin çoğu, zamanla yok olmuş ya da çeşitli sebeplerle tahrip olmuştur. Arkeolojik çalışmalar kısıtlı olsa da, bazı kazılar ve araştırmalar, Magydos’un geçmişine dair önemli ipuçları sunmaya devam etmektedir. Kentin kalıntıları, ne yazık ki modern yapılaşmanın gölgesinde kalmış ve çok azı gün yüzüne çıkarılmıştır.

LYRBOTON KOME

Lyrboton Kome, Antalya'nın Kepez ilçesine bağlı Varsak bölgesinde yer alan, az bilinen ama tarihi değeri büyük olan bir antik köydür. Burası, M.S. 2. yüzyılda, özellikle zeytinyağı üretimi ve ticaretiyle tanınan bir yerleşim yeridir. "Kome" kelimesi Yunanca’da "köy" anlamına gelirken, "Lyrboton" ismi tam anlamıyla çözülememiştir ancak köyün antik Pamfilya bölgesindeki diğer yerleşimlerle olan bağlantısını gösterir.

LYRBOTON KOME’NİN TARİHİ VE KURULUŞU

Lyrboton Kome'nin tarihi, M.Ö. 3. yüzyıla kadar uzanır ve bu dönemde köy, Helenistik kültürden etkilenen bir yerleşim alanıydı. Ancak asıl gelişimini Roma İmparatorluğu döneminde yaşamıştır. Roma döneminde, köyün en önemli faaliyetlerinden biri olan zeytinyağı üretimi sayesinde büyük bir ekonomik gelişme göstermiştir. Lyrboton Kome, bölgedeki diğer yerleşim yerlerine göre stratejik bir noktada bulunuyordu; buradan üretilen zeytinyağı, antik dünyanın dört bir yanına ihraç edilmiştir.

Bizans döneminde de köy önemini korumuş ve gelişmiştir. O dönemde köyde yaşayan halk, zeytin yetiştiriciliği ve zeytinyağı üretimine devam etmiş, bölgenin ticaret yolları üzerindeki stratejik konumu sayesinde ekonomik canlılık sürmüştür. Aynı zamanda, Hristiyanlık inancının yayılmaya başladığı Bizans döneminde, köyde bazı kiliseler ve dini yapılar inşa edilmiştir.

Kayıp Antikkentler (6)

LYRBOTON KOME’NİN ÖNE ÇIKAN MİMARİ VE ARKEOLOJİK KALINTILARI

Lyrboton Kome, son yıllarda yapılan arkeolojik kazılar sayesinde daha da ilgi çekici hale gelmiştir. Bu kazılarda, köyün yapısal ve ekonomik karakterini ortaya koyan pek çok önemli kalıntı gün yüzüne çıkarılmıştır:

Köyün en önemli kalıntıları arasında, zeytinyağı üretiminde kullanılan işlikler (zeytinyağı presleri) bulunmaktadır. Lyrboton Kome’de 80’e yakın zeytinyağı işliği keşfedilmiştir. Bu işliklerde, zeytinler önce taş değirmenlerde ezilir, ardından preslenerek zeytinyağı elde edilirdi. Bu işliklerin varlığı, köyün o dönemdeki ekonomik faaliyetlerinin merkezinde zeytinyağının olduğunu açıkça göstermektedir. Bu kadar çok işliğin bulunması, köyün zeytinyağı üretimi için önemli bir merkez olduğunu kanıtlar.

Lyrboton Kome’de su ihtiyacını karşılamak amacıyla inşa edilmiş büyük sarnıçlar ve su depolama yapıları da dikkat çekicidir. Bu yapılar, köyün hem tarımsal hem de günlük su ihtiyacını karşılamak için tasarlanmış ve oldukça işlevsel bir yapıya sahiptir. Sarnıçlar, antik dönemde suyun kıt olduğu dönemlerde bile köyün su ihtiyacını karşılayabilmiştir.

HRİSTİYANLIK DÖNEMİNDEN İZLER

Bizans döneminde inşa edilmiş kiliseler ve dini yapılar, Lyrboton Kome’nin Bizans dönemindeki dini önemini göstermektedir. Bu yapılar, o dönemde Hristiyanlığın köyde güçlü bir şekilde benimsendiğine dair önemli ipuçları sunar. Özellikle, kazılar sırasında ortaya çıkan bazı kilise kalıntıları ve mozaik döşemeler, Bizans mimarisinin köydeki varlığını gösterir.

Köyde ayrıca birçok konut ve depolama yapısının kalıntıları da bulunmaktadır. Bu yapılar, köy halkının yaşam biçimini, ekonomisini ve sosyal yapısını anlamak için önemli ipuçları sunar. Elde edilen buluntular, köyde oldukça organize bir yaşamın sürdüğünü göstermektedir.

Lyrboton Kome, 19. yüzyılın sonlarında keşfedilmiş, ancak gerçek anlamda arkeolojik kazılar 20. yüzyılın sonlarına doğru başlamıştır. 1999 yılında Antalya Müzesi ve Antalya Valiliği’nin iş birliğiyle başlatılan kazı çalışmaları, köyün zeytinyağı üretim merkezi olarak önemini ortaya koymuştur. Bu kazılar sırasında, çok sayıda işlik, su sarnıcı, kilise ve konut yapıları gün yüzüne çıkarılmıştır.

Kayıp Antikkentler (7)

KURTARMA ÇALIŞMALARI YAPILDI

2018 yılında Antalya Büyükşehir Belediyesi ve Akdeniz Üniversitesi Arkeoloji Bölümü iş birliğiyle köydeki kazılar yoğunlaştırılmış, restorasyon ve konservasyon çalışmaları yapılmıştır. Bu çalışmalar sayesinde Lyrboton Kome’nin tarihî ve kültürel değeri daha iyi anlaşılmış ve yerel halk ile turistlerin ilgisini çeken bir cazibe merkezi haline gelmiştir.

Günümüzde Lyrboton Kome, Antalya'nın tarihî ve kültürel mirasını keşfetmek isteyen ziyaretçiler için önemli bir durak haline gelmiştir. Köyde yapılan kazılar ve restorasyon çalışmaları, ziyaretçilerin antik dönemin günlük yaşamını ve ekonomik faaliyetlerini gözlemlemelerine olanak tanımaktadır. Ayrıca, köydeki kalıntılar, Antalya’nın sadece turistik bir sahil şehri olmadığını, aynı zamanda antik çağlardan kalma zengin bir geçmişe sahip olduğunu da göstermektedir.

Lyrboton Kome, zeytinyağı üretimi ile Akdeniz dünyasında ün kazanmış, küçük ama güçlü bir antik yerleşimdir. Tarihî dokusunu ve mimari özelliklerini günümüze kadar koruyabilmiş olan köy, Antalya’nın keşfedilmeyi bekleyen bir başka hazinesidir. Eğer Antalya’yı ziyaret ederseniz, Varsak’taki bu eşsiz antik köyü de görmeyi unutmayın. Burada tarihin ve doğanın iç içe geçtiği, geçmişin izlerinin bugüne taşındığı özel bir deneyim sizi bekliyor olacak.

Kayıp Antikkentler (8)

LOKALİZASYONU KESİNLİK KAZANMAMIŞ OLAN YERLEŞİMLER

Mygdalis, Masoura ve Rhuscopus, bu üç küçük yerleşim hakkında bilinenler oldukça azdır. Antik yazarlar tarafından göz ardı edilmiş ve günümüze hiçbir unsuru ulaşamamış olan yerleşimler olasılıkla çok küçük köylerdi. Bu 3 köyün adının geçtiği tek antik kaynak Stadiasmus Maris Magni’dir. Stadiasmus’a göre Kestros’tan Rhoscopous’a 35 stadia, Rhoscopous’dan Masura’ya 50 stadia, Masura’dan Mygdalis’e 15 stadia ve Mygdalis’ten Attaleia’ya 10 stadiadır30

Modern ölçü birimlerini kullanarak bir mesafe analizi yapıldığında,  Kestros(Aksu Çayı) ile Rhuscopous arası yaklaşık olarak 5 km’lik bir mesafe demektir. Dolayısıyla Rhuscopous’u Lara / Kundu oteller bölgesine konumlamamız gerekiyor. Masoura ise Fener Mahallesi ile Barınaklar Bulvarı arasında bir yerde var olmuş ihtimali bulunuyor. Mygdalis’in Attaleia’dan 10 stadia yani yaklaşık olarak 1,7 km uzaklıkta olduğunu varsayarsak, yerleşimin bugünkü Yeşilbahçe Mahallesi’nin kıyı kesimlerinde aranması gerekiyor.

FENER MAHALLESİNDE BULUNAN MEZAR

Şu ana kadar, Stadiasmus’un aktarımı dışında maalesef elimizde başka herhangi bir veri bulunmuyor. 2007 yılında, Fener Mahallesi 5745 ada 15 parselde bulunmuş olan Geç Klasik Dönem mezarı, özellikle Masoura’nın varlığına işaret edebilecek tek arkeolojik veri olarak değerlendiriliyor.

Antalya kent merkezi sınırları içerisinde yer alan Tenedos kenti, kesin lokalizasyonu yapılamayan yerleşimlerden biri olarak biliniyor. Günümüzde ise Konyaaltı ilçe sınırları içerisinde, olasılıkla Arapsuyu mevkiinde yer aldığı düşünülüyor. M.Ö. 7. yüzyılda Aiol kolonisi olarak kurulan Tenedos hakkında bilinenler, bölgedeki diğer küçük yerleşimlere göre daha fazla değil.

Kayıp Antikkentler (5)

KORYKOS BULUNMADI

Korykos veya Corycus, literatürde, genel olarak Kilikya’da bir burun olarak anılıyor . Korykos sözcüğünün farklı anlam ayrımları vardır. Sıfat olarak da kullanılan bu sözcük topografik bağlamda, antik yazarlar tarafından farklı yerleşimler için kullanılan bir yer adıdır. Nitekim Kilikia, İonia, Lykia vePamphylia’da bu Korykos adıyla anılan yer adları bulunuyor.  Strabon ise Pamphylia’daki Attaleia öncesi yerleşimin Korykos adıyla anıldığını yazılarında yer vererek aktarmış.

Birçok antik yazar tarafından anılan Pamphylia Korykosu’nun lokalizasyonu nerede olduğu kesinlik kazanmış değil bunun yanı sıra elde edilen veriler çok az olması ve sikkenin olmaması bunda etkili olmuştur.

YERİ BULUNAMAYAN OLBİA

Olbia’nın Antalya’nın batısında Attaleia ile Phaselis arasında olduğu düşünülüyor. Kentin var olduğuna dair en büyük kanıt ise günümüz antik dönemdeki yazılardır. Olbia’nın konumu epigrafik belgelerde yer aldığından biliniyor. Olbia’ya ait sikkeler bulunuyor. Strabon’a göre: ‘‘Phaselis’ten sonra Pamphylia’nın başlangıcı ve büyük bir kale olan Olbia gelir. Oradan sonra da sesi uzaktan duyulabilen Kataraktes ırmağına ulaşılır.’’

Antalya’da bulunamayan antik kentler arasında en çok bilinen Olbia’nın yeri bulanmıyor. İzleri olan kentin tam olarak nerede olduğu bilinmiyor, Konyaaltı’nda olduğu tahmin edilen kenttin ele geçen en belirgin verisi ise Roma Yolu ve Göksu Roma Hamamı’dır.

Muhabir: UĞUR FİDAN