Özel ve devlet üniversitesi dahil 149 fakültede ve 3 tane açık öğretim üniversitesinde bölümü olan sosyolojinin atama listelerinde olmaması büyük tepki çekti. YÖK’ün en son paylaştığı veriler 2020-2021 de sosyolojiden mezun olan kişi sayısı 16 bin 430 olarak açıklanırken günümüzde bu rakamın dahada yüksek olabileceği tahmin edilmekte.

“MAĞDURİYETLERİNİN İLANI GİBİ OLUYOR”

 Yeniden Sosyoloji Derneği (YESO-DER) Genel Başkanı Korkmaz Sural, bu atama ilanı ile yaptığı açıklamada sosyologlar için bir mağduriyet ilanı olduğunu belirtirken sözlerine: “Sosyoloji bölümü okuyanların mağduriyetinin son çıktıları ilanlar aslında. Bölümü okuyanların birçok sorunu bulunmakla birlikte sadece istihdam açısından bakarsak kurumlarda sosyologluk mesleğinin hem mevzuat anlamında hem de bölümün gerektirdiği bilgi ve birikim anlamında yeterince güçlendirilmediği görülmektedir. Modern dünyanın sosyal bilimi olan ve yaşadığımız birçok psikolojik sorunun dahi toplumsal kaynağını öngörebilen, kurumlarımızın, gündelik etkileşim ve ilişkilerimizin çeşitli bilimsel yöntemlerle açıklamasını yapabilecek bu bölümün maalesef değeri anlaşılamamıştır. Ayrıca sosyologların sadece makro ve genel geçer konularla ilgilendiği anlayışı da bizzat toplumun üzerine veya ailenin üzerine mercek tutmayı gerektiren spesifik konularda iş yapamayacak gibi görülmesine sebep olmaktadır. Halbuki aile, kadın, engellilik, yaşlılık, gençlik, hukuk, dezavantajlılık, kırılganlık, sosyal destek, sosyal içerme, sosyal dışlanma gibi buraya sığdıramayacağımız birçok konuda etkili veriler sunabilecek bu mesleğin pratize edilmesi için meslek erbabı olan sosyologların merkezi kurumlar olan bakanlıklarda, bakanlıkların kurum ve kuruluşlarında istihdam edilmesi gerekmektedir. Gelinen noktada mevzuat engelleri ve çıktıları, bu alanın itibarı yeterince değer görmediği için ve konu ile ilgili olarak bir düzenleme yapılmadığı için bu tür ilanlar, yıllardır sosyologların mağduriyetlerinin ilanı gibi oluyor” dedi.

İSTİHDAM EDİLMİYOR

Sosyoloji bölümünde doktora eğitimi alan Bahar Özkan ise ülkede sosyolojinin bir bilim dalı olarak görülmediğini daha çok entelektüel olmak için bir araç olarak görüldüğünü belirtirken sözlerine “Deprem, salgın ve krizler döneminde deneyimlenen sosyal çözülmeler, ilişkiler ve aksaklıklar konusunda en çok atıf yapılan bir bilim dalı oldu ne yazık ki sosyoloji. Aslında sosyolog olmayan herkesin ağzında sosyolojik analizler görürken sosyolojinin gerekli bir bilim dalı olduğu gördük. Ancak bir bilim dalının sadece söyleşilerde entelektüel olmak için kullanılan bir kavram olarak değerlendirildiğini düşünüyorum. Sosyal bilimler bu konuda ülkemizde hiçbir zaman hakkettiği değeri göremedi ancak sosyoloji bu konuda direk ötekileştirilmektedir. Bunu da hem özel hem de kamu çalışma alanlarında görüyoruz zaten. Bu tepkilerin olması çok doğal ancak sosyologların istihdam problemi yeni bir konu değil. Hem akademisyenlerin hem de politikacıların bu konuyu önemsemediklerini, sessiz kaldıklarını düşünüyorum. Sosyolojinin kamuda meslek tanımının olması çok üzücü bizim açımızdan binlerce mezun sosyolog var ve hepimiz geçimimizi sağlamak için bambaşka alanlarda çalışmak zorunda kalıyoruz. Sosyolojinin bir bilim dalı olduğu kesinlikle anlaşılmıyor. Ya da anlaşıldığı için hükümet tarafından bilinçli bir şekilde istihdam edilmiyor olabiliriz. Topluma dair, sosyal ilişkiler ve yapıya dair görünmeyeni ortaya çıkarmak gibi bir özelliğimiz var. Dolayısıyla bundan korkmaları çok normal” dedi.

“GÜVENCESİZ VE VASIFSIZ İŞ KOLLARINDA ÇALIŞMAK ZORUNDA KALIYORUZ”

Sosyoloji bölümünde doktora yapan Özge Türünç ise bu atamalarda ve istihdam konusunda yetersiz olmasından dolayı bölümden mezun olanların güvencesiz ve vasıfsız iş kollarında çalışmak zorunda kaldığını belirtirken devamında ise: “Aile ve sosyal politikalar bakanlığının önceki dönemlerde de sosyologlara kadrolarında oldukça kısıtlı yer verdiğini görmüştük bu dönem ise sosyologların kadrolarda hiç yer almadığını derin bir üzüntüyle gördük. İnsanın ve toplumun söz konusu olduğu her alanda sosyologlardan bahsetmek, varoluşlarını kabul etmek zorundayız ancak ülkemizde sosyolojinin bir meslek tanımı olmamasından kaynaklanan bu durum binlerce sosyoloğu mağdur ediyor.  Yıllarca emek verip okuduğumuz bölümlerden ekmek yiyememek, uzmanı olduğumuz işleri yapamamak psikolojik olarak yıpranmamıza sebep olurken bizleri güvencesiz ve vasıfsız işlere mecbur bırakıyor.” ifadelerini kullandı.

MESLEK TANIMI YAPILMALI

YESO-DER Başkanı Korkmaz Sural, sosyologların 2006 yılında ilk kez kitlesel olarak istihdamının başladığını belirtirken yeni süreçte artık meslek tanımının yapılması gerektiğini vurguladı. Sural: “Sosyologlar kamu kurumlarında kitlesel olarak ilk defa 2006 yılında istihdam edilmeye başlandı. Yani aslında politikalar anlamında sosyologlara değer veren de aynı politikacılar sosyologların mağdur olduğunu gören de aynı politikacılar. Yani bunun kalkış düşüncesi olarak salt politik bir mağdurlaştırma olduğunu düşünmüyorum. Meslek tanımının olmaması eğitim müfredatından akademisyenlere, kamu kurumlarındaki mesleki faaliyetlerden siyasi ve idari mercilerin politikalarına, sosyologlar arasındaki örgütlenme ve mesleki paydaşlık ile söylemsel standartlara kadar birçok süreçten etkilenmektedir. Ancak belirtildiği gibi her yıl çok sayıda mezun veren bu bölümün değer olarak toplumun yararına kazandırılması lazım. Bunun için de öncelikle belirli bir mesleki faaliyet alanı ve meslek tanımının sınırları ve içeriği ile net bir şekilde belirlenmesi gerekiyor”. dedi. Doktora öğrencisi Özge Türünç ise her yıl mezun sayısı artmaya devam ediyor ve alanda iş bulunamadığını belirtirken Türünç “Yapılan araştırmalara göre ülkemizde en çok mezun veren, üniversitelerin hem örgün hem de açık öğretim fakültelerinde en çok tercih edilen lisans programlarından biri sosyoloji. Mezun sayısı her yıl artmaya devam ederken bölümün meslek tanımının olmaması, sosyologları mağdur ediyor. İnsanın olduğu her yer bizim çalışma alanımız ama hiçbir yerde kendimize yer bulamıyoruz, bilim üretemiyoruz, çoğu sosyolog işini yapamıyor sadece günü geçirmek için para kazanacağı işler yapmaya çalışıyor” diye belirtirken topluma uzak olan tüm politikanın gerçeği yansıtmadığını belirtirken “Topluma ve toplumun problemlerine sırtını dönerek hazırlanan hiçbir politika, gerçekliği yansıtma kabiliyetine sahip olamaz” diye devam etti.

BİR BİLİM DALI AÇIK ÖĞRETİMDE ÖĞRENİLEMEZ

Bahar Özkan sosyologların bir arada hareket edememesini vurgularken Özkan sözlerine “Üzücü nokta birçok akademisyen bu konuda aktif sorumluluk almaması sahada birçok arkadaşımla bir şeyler üretebilecekken vasıfsız iş kollarında çalışıyoruz. Bu sebeple bizim hangi alanlarda çalıştığımızı topluma açıklayamıyoruz. Bence ilk iş sosyolog ne için gerekli tek tek onu anlatmalıyız. Çünkü sosyal bir problem olmasa bile okullarda, hastanelerde, cezaevlerinde her yerde çalışma alanımız var aslında. Ki bunun örnekleri dünyada görüyoruz. Okul, cezaevi sosyoloğu gibi gibi. Ayrıca psikologlar yaptı biz de yapabiliriz. Bir bilim dalı açık öğretim notlarıyla öğrenilmez ve açık öğretimden bilim insanı olmaz. Bu sebeple en kısa zamanda sosyolojinin açık öğretimden kaldırılması gerekir. Bu uygulama sosyoloji tarihine hem de istihdam soru yaşatılan meslektaşlarıma hakarettir”. Korkmaz Sural ise çözüm önerisi olarak birçok alanda istihdam sağlanabileceğini belirtirken “Aslında sosyoloji bilimi Türkiye’de kamu nezdinde görmezden gelinen bir alan değil. Hatta sosyologların birçok danışmanlık ve mesleki öngörülerinin politikada veya farklı faaliyet alanlarında kullanıldığını görüyoruz. Ancak bunlar sadece belirli kişi, kurum ve grupların faydasına olacak şekilde işletiliyor. Burada yapılması gereken özellikle kurumsal anlamda bu bilimi, mesleği, bölümü işe koşmak. Eğer toplum yararı düşünülüyorsa ve kalkınmış ülkelerin sosyolojik serüveni incelenirse sosyolojinin ne kadar önemli bir yere sahip olduğu görülecektir. Yeniden Sosyoloji Derneği olarak bizler de meslektaşlarımızın bir sivil toplum kuruluşu, onların haklarını savunan bir merci olarak meslektaşlarımızın emeklerinin ve sosyoloji bölümünün faydalarının görülmesi gerektiğinde ve bunun ivedilikle halledilmesinde mutabıkız. Binlerce değerli emek boşa gitmektedir. Son tahlilde sadece ekonomik anlamda değil, ilişkilerimizde, psikolojimizde, aile ve sosyal yaşantımızda belirleyici olan mesleğimizden ziyadesiyle etkileniyoruz. Mesleğimiz onurumuzdur ve tamamen doğal hakkımız olarak mesleğimizin değer görmesini diliyoruz” dedi.

Muhabir: YASİN ÇOBAN