Aşkım, vedalaşamadık özür diliyorum olanlar için. Şuan piyade okulunda, gösteri tatbikat taburunda, koğuşumdayım. Gece lambasının fırsat verdiği kadar bu mektubu yazmaya çalışacağım yatağımda. Nasılsın, iyi misin..? Bilmiyorum cevap gelecek mi senden, ya da mektup sağ salim ulaşacak mı sana? Sağ olsun bu zor günlerde Hilal bize yardım ediyor. İnşallah mektubu da sana kolayca verir. Olan olaylardan sonra bizimkiler birbiriyle asla konuşmazlar sanmıyorum. Biliyorsun artık on sekiz ay yokum. Tahminimce Kasım 2002 gibi dönerim Düzce’ye bir terslik olmazsa. Sabahları altı civarı kalkıyoruz, şahsi temizlik, mıntıkadan sonra eğitim alanına geçiyoruz. Mayıs ayı olduğu için alan baya sıcak oluyor. Ama ben alışkınım köy hayatından dolayı bu zorluklara. Dayanamayan ve alışık olmayan bazı apartman çocukları için zor günler bu günler. İnanır mısın yerden çöpü kaldırmakta zorlananlar bile var. Bu nasıl bir hayattır anlayamıyorum. Burası onlara eziyet geliyor. Daha yolun başındayız üstelik. Koskoca aylar var önümüzde… Sabretmek çok güzel şey. Bazı arkadaşlar firar etmeyi düşünüyorlar ama kendilerine yaparlar. Ben aklımdan hiç öyle bir şey geçirmedim. Bitirmek için geldim, bitirip geri geleceğim. Bu vatan borcu yatmayla bitmez. Yemekler konusunda sıkıntı yaşamıyorum. Biliyorsun zaten bende yemek kültürü yok. Saçları kesildiği için bunu sorun edenler bile var. Gülesim geliyor bu tiplere. Tabi onlar da haklı şimdi. Alışmamışlar böyle bir ortama. Zaman en iyi ilaç olacak onlar için. Bir de uyku sorunu olanlar sabah kalkarken fena halde eziyet çekiyor. Yatakla vedalaşmak için çok kısa bir süren var yoksa ceza yersin. İnsanlar zannediyor ki hayat hep laylaylom kalacak… Atalarımız ne zorluklarla bu toprakları savunmuşlar. Bize böyle bir ortamda mızmızlanmak değil fedakârlık etmek düşer. Herkes yaşadığı yerin, ülkenin, milletin kıymetini bilmeli. Bazen eğitim alanında poğaça satmak için görevlendiriliyorum. Bazen mutfakta bulaşık yıkıyorum. Derslerden arta kalan zamanda usta askerlere yardım ediyoruz. Ot yoluyoruz, tatbikat bölgelerini temizliyoruz, dershaneleri düzenleyip, silip süpürüyoruz. Geçen mutfakta bulaşık yıkarken elimi yanlışlıkla sıcak su püskürten makinaya soktum, bulaşık tabakları içeri yollarken. Hafif yandı ama revire gitmek istemedim. İşime devam ettim. Bizim taburun güneyinde tank taburu var. Ama orada acemi asker yok. Hepsi usta asker. Bazen oraya da yardım için gönderiliyoruz. Temizlik ve mıntıka gibi işleri sayıca kalabalık olduğumuz için bize yaptırıyorlar. Seni deli gibi özledim aşkım. Askerlik zor gelmiyor. Sana çok alıştım ben. Seni korumak, sevmek, tamamlamak, ihtiyaçlarını gidermek, gölge gibi üstüne titremek beni çok mutlu ediyor. Sevda kelimesiyle açıklanacak bir şey değil bu duygular. Bizler gibi nice çiftler var, kiminin hayatı daha zor bizimkinden. Ben inanıyorum biz bu engelleri aşarız senle. Satırları kapatıyorum, kendine çok iyi bak, ben yokum diye üzülme, önce sana sonra tüm Düzce’ye selam ve sevgilerimi yolluyorum, Allah’a emanet ol sevdiğim…