ANAHTAR

Güle oynaya giderlerken at aniden durdu ve huysuzlanmaya başladı. Ayaklarıyla yerlere vurup şaha kalktı. O anda üzerindekiler yere düşüp yuvarlanmaya başladılar. Yuvarlana yuvarlana yıkık dökük bir evin bahçe duvarına kadar geldiler. Orada bahçe duvarına hafifçe çarpıp durdular. Karşılarına çıkan yıkık dökük ev kalbe korku veriyor, insanı tir tir titretiyordu. Rüzgâr esince etraftan uğultular geliyor, adeta ‘bana yaklaşmayın, bana yaklaşmayın’ diyordu. Ayrıca bahçenin etrafında fareler cirit atıyor, buldukları her şeyi kemiriyorlardı. Bahçenin duvarına çarpıp duran yolculardan ilk ayağa kalkan Zehra oldu. Tüyler ürperten eve doğru bakıp yerde yatmakta olan çocuklarını ve Haydar amcasını kaldırdı. Anne ile oğul arasında konuşma bittikten sonra yavaş yavaş evin kapısına doğru ilerlediler. Evin kapısına gelince karınca ordusuyla karşılaştılar. Karıncalar evin kapısını tamamen sarmış kimseye geçit vermiyorlardı. Karıncaları görünce ‘burada kimse yaşamıyor’ düşüncesiyle geri döndüler. Bahçe kapısından adımlarını atıp çıkıyorlardı ki, içeriden bir ses duydular. Sesi duyunca durdular ve ne oluyor diye birbirlerine baktılar. Ses tekrar gelince merak içerisinde geri döndüler ve kapıyı çaldılar. Peş peşe vurmalarına rağmen kapı açılmayınca kapıyı zorlayıp açtılar. Evin içerisi dışarıdan bile korkutucuydu sanki. Evin her tarafını örümcekler sarmış, içeride ne var ne yok kırılmış. Sağlam eşya kalmamıştı. Merdivenler bile yıkık dökük haldeydi. Evin içerisinin korkunç halini görünce, korku içerisinde birbirlerine sarılarak: Ne korkutucu bir yer, ev bu haldeyken hiç kimse yaşamaz, deyip evden çıkacaklarken evin dışında duydukları sesi tekrar duydular. Bu ses evin üst katında geliyordu. Sesi duyunca birbirlerinin ellerinden tutarak dikkatli bir şekilde üst kata çıktılar. Üst kata çıkınca odanın birinden ışık yandığını gördüler. Işık bir yanıp bir sönüyor, etrafa kötü kokular salıyordu. Zehra, yanındakilere ‘siz burada durun, ben gidip ne olduğuna bakayım’ dedikten sonra yavaşça odanın kapısına doğru ilerledi. Odanın kapısına gelip dikkatli şekilde kapıyı açtı. İçeride yaşlı bir kadın yatmakta idi ve etrafını da hamam böcekleri sarmıştı. Yaşlı kadını o şekilde görünce hızlı bir şekilde odanın içine girerek hamam böceklerini uzaklaştırdı. Daha sonra odadan çıkarak odanın dışında bekleyen Haydar amca ve çocuklarını çağırdı. Haydar amca çocukları alıp odaya gelince gördüğü manzara karşısında tüyleri ürperdi. Odaya göz gezdirince yatakta yatan yaşlı kadını gördü. O an kalbi yerinden sökülecek gibi oldu. Onu görünce birden yıllar öncesine gitti. Yıllar önce sevdiği bir kadın vardı. O kadınla birbirlerini çok seviyorlardı, ama ne yazık ki bu sevgi birbirleriyle evlenmelerine yetmedi. Çünkü ailelileri birbirleriyle evlenmelerine izin vermemişti. Bu yüzden onlarda başkalarıyla evlenmiş, ama mutlu olamamışlardı. Sevdiği kadın yıllar sonra karşısına çıkmış, ‘başkasıyla evlendim, yuva kurdum, çoluk çocuğa kavuştum, o yüzden artık benden uzak dur’ demişti, ama yüzünden mutlu olmadığı belli oluyordu. Şimdi o kadın karşısına tekrar çıkmıştı, o kadın girdikleri evde karşılarına çıkan kadından başkası değildi. Kocam ve ailesi, dedikten sonra gözyaşlarını silerek, Evlendiğim günden beri hep eziyet gördüm. Bir gün bile olsa bana gün yüzü göstermediler. Erkek çocuğum olmuyor diye üzerime geldiler. Altı kız çocuğu dünyaya getirdikten sonra erkek çocuğum oldu, ama nafile. Bu sefer de çocuk özürlü diye üzerime geldiler. Özürlü çocuğum doğduktan birkaç yıl sonra bir erkek çocuğum daha oldu. O doğduktan sonra eziyetlerine son verirler diye düşünürken tam tersi oldu. Oğlumu benden uzaklaştırmak için ellerinden gelen her şeyi yaptılar. Sonunda emellerine kavuşup oğlumu benden uzaklaştırdılar. Yaptığı eziyetler yetmezmiş gibi beni bu yıkık dökük eve getirip yatağa bağladılar. Ondan sonra çekip gittiler. Ben bütün çektiğim çilelere sabredip dua ettim. Her dua edişimde ferahladım. İçim huzur doldu. Bu dualarımın sonunda siz çıkageldiniz ve beni düştüğüm durumdan kurtardınız, bu yüzden size çok teşekkür ederim.