Emeklilere dair şöyle destan gibi bir yazı yazayım da emekli; “Ben neymişim be!” diyerek kendine gelsin, silkelensin istiyorum. Ama bir türlü elim varmıyor.

Emeklilere dair şöyle destan gibi bir yazı yazayım da emekli; “Ben neymişim be!” diyerek kendine gelsin, silkelensin istiyorum. Ama bir türlü elim varmıyor.

Bir bakıyorum; “Çıkar telefonunu göster” diyen bir çizgili tişörtlü emeklimiz ekranlarda. Neymiş efendim, hem hükümetten şikayet ediyormuş hem de cebinde pahalı telefon taşıyormuş.. Ya arkadaş o telefonun sadece tuşuna basıp arama yapmaya yarayan bir şey olmadığını anlayın artık. Yeryüzünde milyonlarca insan o telefonu ofis olarak kullanıyor, işini o telefondan yapıyor. Eğitimini o telefondan alıyor, iletişimini o telefondan kuruyor. O telefon çoğu zaman hayat kurtarıyor. O telefon üzerinden pasif gelir sağlayanlar da azımsanmayacak düzeyde. Günde 50-100 liradan 50-100 dolara kadar keş para yani. Sen sağda solda gençlere çemkirirken torununa veremediğin harçlığı teknolojiye katkısıyla o telefon sayesinde kendileri alıyor. İnternetteki gelişmelerle birlikte artık o telefon insanların her şeyi oldu. Bunu anla artık.

Bir bakıyorum; “Eskiden yağ kuyrukları, tüp kuyrukları vardı” diyen çizgili tişörtlü bir dayı. Ya arkadaş, seni her gün ucuz ekmek kuyruklarında sıra beklerken görüyorum. Ucuz et kuyruklarına sabahın beşinde gidip soğukta üç saat titreyerek işletmenin açılma saatini bekliyorsun. Beğenmediğin belediyelerin açtığı ucuz halk lokantalarının önünde üç kilometrelik kuyrukta gününü geçiriyorsun. Elinde karneyle ucuz bir şeyler alacağım diye sıralara geçiyorsun. Kaymakamlıklarda yardım almak için sıra bekliyorsun. Senin gibi düşünmeyen yan komşun ayda 1500 lira yakıt parası verirken sen her sene kömürünü bedava alıyorsun. Kuyruklarda olmadığın zaman parklarda oturup dedikodu yapıyorsun. Demiyorsun ki, “Yıllar içinde öğrendiklerimi gençlere öğreteyim.”

Bir bakıyorum; gençlerin giyim kuşamını, davranışlarını eleştiren bir çizgili tişörtlü bir dayı sokak mikrofonuna konuşuyor. Saydırıyor da saydırıyor, giydiriyor da giydiriyor. Ayıptır efendi, yaşından başından utan. Sana ne kim ne giymiş, ne yemiş, ne içmiş sana ne?!. Sen gençken nasıldın bakalım? Mükemmel miydin? Şimdi konuşup duruyorsun. Zaten kendi yaşamını mahvetmişsin. Şimdi de gelecek nesillerin yaşamına kastediyorsun.

Biz de eskiden çizgili tişört giyerdik. Hiç de gocunmazdık. Şimdi evde kalan son çizgili tişörtü ev dışında giymeye korkar olduk. Evdeki çizgili tişört eskisin de gizlice atalım diye bekliyoruz. Çünkü çizgili tişört artık bir üniforma oldu. Yıllarca yaptığı yanlışlarla kendinin, çocuklarının hayatını mahveden, şimdi de torunlarının ve gelecek nesillerin hayatlarını mahvetmek için tüm dar görüşlülüğü, tüm cahilliği ile yemin etmiş yıkıcı bir grup haline geldi çizgili tişörtlü dayılar. Ne yaptığını bilmeden herkesi küçümseyen, herkese saldıran, anlamayan, dinlemeyen, gelişmeyen, ilerlemenin önündeki en büyük engel, cehaletin vücut bulmuş hali… Çizgili tişörtlü dayı artık bir fenomen oldu.

Yazmak istediğim iyi şeyler bu manzaraları görünce zihnimden uçup gidiyor. Ne yazık ki…

Ağzını açtığında işler iyi gidiyor diyorsun ya.  Neden eşini alıp Avrupa’ya, Amerika’ya, Asya’ya geziye gitmiyorsun? Ya da Afrika’da safariye katılıp Avrupalı emeklilerle birlikte keyifli günler geçirmiyorsun? Bırak torununun mezuniyet törenine katılmak için yakın bir kente gitmeyi; un, bulgur, yağ alabilmek için köyüne bile gidemiyorsun. Biri sana düğün davetiyesi getirdiğinde dizlerin titremeye başlıyor. Geçen yıl bulduğun Karadeniz doğalgazı ne oldu? Evine bağlandı mı? Hayat ucuzladı mı? Hani Gabar petrolü? Yakıt olmuş 43 lira. Hiç sormaz mı insan “Ne oldu o iş?” diye. Hani Lozan’da gizli maddeler vardı? Çıkaramıyordun ya madenleri. 100 yıl geçti. Çıkarsana, ne duruyorsun? Nuh diyor, peygamber demiyorsun. Sana artık söyleyecek bir şey bulamıyorum.

Tabi ki tüm emeklilerimiz böyle değil. Gece gündüz bir şeyler üreten, bilgilerini gençlere aktarmanın yollarını arayan, onlara maddi, manevi destek veren, geleceğin daha güzel olması için projeler üreten onlarca emekli tanıyorum. Onlar üzerine alınmasınlar.

Kastettiklerim kendilerini biliyorlar ve muhtemelen bu yazıyı okumayacaklar. Çünkü onlar hiçbir şey okumazlar. Sadece birilerinin gelip kafalarındaki dar kalıplardan yararlanarak kendilerini kandırmasını beklerler. Sorgulamazlar. Düşünmezler. İyi olan, güzel olan her şeye düşmandırlar. Çünkü cehalet kanlarına işlemiştir. Gelinen noktada “Çizgili tişörtlü dayı” artık ülkemiz için beka sorununa dönüşmüştür.

Oysa böyle mi olmalıydı? Yaşlılar daha çok yaşamış, daha çok görmüş, daha bilgili ve daha olgun olduklarından topluma yol gösteren, deneyimleriyle işlerin daha iyi yürümesine katkıda bulunanlar olmalıydı. Yaşamı daha iyi tanıdıkları için bugünkünden daha iyi yaşamaları gerekmez miydi? Gerekirdi. Sağlıcakla…