Her canlı bir gün ölür ve evrenin sonsuz döngüsüne katar kendini. İstese de istemese de. Kural budur. Sen de bir gün öleceksin. Sen de bir gün uğrunda savaşarak elde ettiğin her şeyi bırakıp gideceksin.

‘Güle güle’ derler ya hani. İşte o, umutsuzca bir temenniden başka bir şey değildir. Güle güle gidecek çok az insan vardır.

Öyleyse kırıp dökmeler, dövüşler, savaşlar neden? Bu hırs neden?

Ben size anlatayım bunca yıkıcılığımızın, kırıcılığımızın nedenini. Bilebildiğimiz ve hayal edebildiğimiz evrenimizin küçücük bir düzleminde, küçücük bir kesitinde var olan küçücük organizmalarız. Zavallıyız desem alınanlar olur, biliyorum. Olsun. Gerçekleri söylemek zorundayım. Öyleyiz.

Var olan her şey kendini tamamlamak ister. Gelişmek, ilerlemek, yeni şeyler yapmak ister. Önceden yapılamayanı yapmak ister. O yüzden dünya rekorları icat edilmiştir. Yüz yıl önce 1,5 m yüksek atlayabilirken elli yıl önce yeni teknikler ve özel çalışmalarla 1,8 m atlayabiliyorduk. Şimdi ise neredeyse 2,5 m yüksek atlayabiliyoruz. Böyle giderse binlerce yıl sonra uçabileceğiz.

Ama şimdi uçamıyoruz. Kuşlara, sineklere imrenerek bakıyoruz; onlar göklerde süzülürken. Gerçi onlar da -farkındalıkları olsaydı biraz- bizim farkındalık düzeyimize özenirlerdi belki. Rüyalarımız dışında havada süzüle süzüle keyifle uçamıyoruz. Yaşadığımız yer ve zaman kesitinde birazcık ilerleyip bayrağı bizden sonrakilere devredeceğiz. Onlar da aynısını yapacaklar.

Uçmak şart mı diyenler olacaktır. Peki, o zaman yıldızlara neden gidemiyoruz, şöyle bir galaksiyi turlayıp gelemiyoruz? Çünkü ona daha çok zaman var. Belki bin yıl. Gittiği yere kadar yavaş ve sakince ilerlemekten başka çaremiz yok. Geleceği göremiyoruz. Daha başka birçok şeyi yapamıyoruz.

Şu an yapabildiğimiz en önemli şeyler para, makam, şöhret peşinde koşmak. Çünkü iyi yaşamak istiyoruz. Çünkü en iyisini ben yiyeyim, en kalitelisini ben tüketeyim, en çok ‘şeye’ ben sahip olayım noktasına kadar gelebildik. İleride belki bunların yerini başka şeyler alır. Ama şu an burada olduğumuzu kabullenmeliyiz.

Moda, coşku, eğilimler derken yeni trendler oluşur. Bizler bu trendleri yakalamaya çalışırız. Sonra bir trend biter, ömrümüz gibi. Yeni bir trend başlar. Bu defa oralara koşarız. Ama çoğunlukla geç kalırız. Trendlerin öncü göstergeleri de vardır. Örneğin kadınlar.

Kadınlar önceden sezerler ve eşini seçerken bu sezgileri kullanırlar. En eski çağlarda avcı erkekleri öncelikle seçerlerdi. İnsanlığın avcı-toplayıcı dönemiydi. Sonra çiftçi erkekleri seçme eğiliminde oldular. Yerleşik hayat, çiftçilik ve sahiplenme dönemindeydik. Ardından savaşçılara meylettiler. Bazılarının sahiplendikleri daha fazlaydı ve komşunun tavuğu komşuya kaz görünmeye başlamıştı. Bir dönem bilge kişileri hedefe koydular. Sonra sanatçıları, yazarları, mafya üyelerini, doktorları, mühendisleri, iş insanlarını, futbolcuları, pop müzik sanatçılarını… Derken günümüze geldik. Siyasetçiler ve din adamları revaçtaydı yakın zamana kadar. Umarım bitmiştir ve önümüzdeki dönemde entelektüel, ilerici insanları seçme eğiliminde olurlar.

Tabi ki şimdilerde kadın erkek dengesi çok değişti. Kadının erkeğe bağımlılığı azaldı. Ama nüfusun çoğunluğu halen çok geriden geliyor. O yüzden bu örneği vermekte sakınca görmüyorum.

Her devir aslında yeni bir trendden başka bir şey değildir. Başlar ve biter.

Bu yüzden çok fazla bel bağlamamak ve çok fazla kaptırmamak gerekir. Çok kaptırıp, ‘hiç bitmez’ diye yanlışlar yapmaya başladığımızda kaçınılmaz acı sonumuzu hazırlamış oluruz. Son dönemde ülkemiz özelinde istemediğimiz bir çürüme ve kalitesizliğe maruz kalıyoruz. Bazıları bu devir hiç bitmeyecek sanıyor. Topluma, ülkeye, kendisine ve ailesine çok büyük zararlar verdiğini fark etmiyor.

Özellikle vatandaş adına yetkili yerlerde bulunanların hiç yanlış yapmamaları gerekiyor. Çünkü söz uçuyor, yazı kalıyor. Bir gün sorarlar. Öyle bir sorarlar ki, sizden öncekilerden beter olursunuz.

Size bir abi tavsiyesi; halkın emeğini, ekmeğini, hakkını, hukukunu koruyun. Erdemli olun. Onurlu olun. Vicdanlı olun. Ahlaklı olun. Sakın unutmayın. Her devir bir gün biter. Sağlıcakla…