Merhaba,

Sokaklarda iki adımda bir oldukça yaş almış büyüklerimizle karşılaşıyorum. Özellikle parklar, kendi iç dünyasına kapanmış bir halde banklarda oturan büyüklerimizle dolu. Sanki görünmeyen bir otobüs gelecekmiş gibi sessizce oturmuş, dalgın gözlerle onu bekliyorlar.

Belediyeler emekli olduktan sonra yaşlılık sınıfına geçmiş olan büyüklere, emekli kahveleri inşa ederek yalnız kalmasınlar, bol bol çay içip birlikte sohbet edip kaynaşsınlar diye uğraşırken, aslında bence yanlış yapıyorlar. Uzun yıllar çalışıp birden bire sakin bir hayatın içinde kalan, mevkilerinden uzaklaşan, alışkanlıklarını iş yerlerinde bırakmak zorunda kalan, uzun yılar evini sadece yatmadan yatmaya kullanan ve birden bire eve hapis olan emekli insanlarımız, sürekli yaşlı kelimesini duyarak, içten içe çöküyor, kendilerini işe yaramaz zannediyorlar. Halbuki yılların deneyimi bir çay bahçesinde, emekli kahvesinde yok olup gitmemeli değil mi?. Deneyimler gençlerle paylaşılmalı, sohbetler yapılmalı ve daha da önemlisi hobi evlerinde farklı sanat alanlarıyla hayata devam etmeli büyüklerimiz. Kitap yazmalı, maket yapmalı, içlerinde ukte kalan ne varsa yaşamalı. Koşmalı, çiçek yetiştirmeli, resim yapmalı… öyle bir köşede süs bitkisi gibi oturmamalı çocuğunun evinde. Ve en acısı da son yazdığım. Çocuklarının evinde sıkışmış hayatlar yaşayan büyüklerimiz. En çok onlara üzülüyorum. Yaşıtlarıyla birlikte güzel vakit geçirmek varken iğreti bir yaşam sürmek…

Ülkeler inanç ve kültürel durumlarına göre yaş alan büyüklerimize farklı davranıyorlar tabii ki. Bizim coğrafyamızda genelleme yaparsak, büyükler baş tacıymış gibi anlatılıp aslında evin en itilen köşesinde yaşamaya maruz bırakılıyor.  Çünkü el alem ne der mantığı yüzünden evin yalnız kalan büyüğü huzur evine gönderilmez, mutsuz mutsuz yaşar evin en kuytu köşesinde.

Avrupa ülkelerinin çoğunda büyükler evlerinde sessiz sakin ve yalnız yaşamayı tercih ederken, kimileri huzur evlerinde yaşamaya başlıyor yaşıtlarıyla birlikte. Seçenekler oldukça fazla tabii. Ama hepsinde ortak olan şey yalnızlık. Belki de yalnızlık duygusu boşluk duygusuyla birlikte hareket ediyor böyle anlarda .

Aslında yalnızlaşmanın ilk başlangıç noktası sanırım bireyselleşme sevdası. O kadar çok bireysellikten bahsedilince doğal olarak kendinizi bu çıkmazın içinde kocaman bir yalnızlığın ortasında buluyorsunuz. Gençken keyif alınan bireysellik yaş alıp emekli olunca yalnızlığa dönüşüyor, biraz da keyifsizleşiyor tabii ki.

Hobileri olmayan büyüklerimiz yaş alırken gözlerinin iyice bozulmasından dolayı bulmaca çözemez, kitap okuyamaz hale gelince geriye kalan sadece konuşmak bildiğiniz üzere. Aynı anda konuşan yalnızlar korosunu göz önüne getirebildiniz mi? Çünkü hepsinin yalnızlık sürecinde biriktirdiği binlerce kelime var.

Dünyanın bazı gelişmiş ülkelerinde yalnızlık bakanlığı kurulduğunu sanırım duymuşsunuzdur. Bireyselleşen dünyada bu bakanlığın kurulmasına hiç şaşırmamak gerekiyor günümüzde. Çünkü yalnızlığın problemleri, dışa vurumları çok daha farklı oluyor.

Yaş alırken yalnızlaşmayan, gençlikten emekliliğe uzanan çizgide kendine yatırım yapan, emekliliğin keyfini doya doya çıkaran, çocuklarının yanına sıkışıp kalmayan bireylerin çoğalması dileğiyle…

Her değişime ayak uyduran doğanın bilgeliği ve sanatın ışığında yeniden görüşene dek sağlıkla ve sevgiyle…