Yıl 2002 öncesi televizyonu açtınız. Karşınızda genç bir siyasetçi oturmuş ve şu sözleri kuruyor:

“Bu ülke bu hale geldiyse bugün benim Anadolu’daki vatandaşım konteynerlerden çöp rızık topluyorsa, hafta pazarlarının atıklarını toplayıp evine götürüyorsa, meydanlar açız açız diye bağırıyorsa, evinin kirasını ödeyemiyorsa, suyunun, elektriğin parasını ödeyemiyorsa ve artık yandım Allah diyorsa’ benim halkım yüzde 25’i açlık sınırının altındaysa yüzde 50’si yoksulluk sınırının altındaysa bu hale Türkiye’yi kim getirdi. Bu hükümet getirmedi mi? Rakamlar ortada bu hükümetin ortakları olarak bunların sorumluluğunu taşımıyorlar mı? Şu anda ayrılan 7 tane bakan var. Bu 7 tane bakan bu hükümetin içinde 3 senedir bulunmuyor mu? Şimdi bunlar tamimiyle sütten çıkmış ak kaşık gibi oldular pırıl pırıl oldular ve yeniden bu ülkede takdim edilmek isteniyorlar. Şunu bilmenizi isterim. Ne siyaset kurumlarının diğer partileri bunu yutar ne de bu millet yutar. Millet bunların hepsini çok iyi biliyor. Zaman biraz daha ilerlesin seçim haline girildiği zaman arşivlerin hepsi açılacak hepsi gözler önüne serilecek. Yani bu millet bu kadar da unutkan değil. Bunların hepsi hatırlatıldıktan sonra neyin bedelini kimin ödemesi gerektiği ortaya çıkacak.”

Bu sözlere bazıları ‘Evet ya bizim sesimiz oluyor’ derken bazıları ‘Ya harika biri buna oy vermeli’ demiştir. Bazıları ise ‘Yalan söylüyor’ diyordur.

Şimdi konuşmanın kime ait olduğuna geleceğim ancak ilk önce şu anda Türkiye’nin durumuna bakalım. Resmi rakamlara göre enflasyon yüzde 80’lerde. Dolar 18,20, Euro 18,25 lira oldu. (Yazı yayınlanana kadar bu rakamlar değişecek). İşsizlik sayıları 7-8 milyon arası. Tarımda girdi maliyetleri yüzde 300’lere dayandı. Kiralar fırladı. Hırsızlık olayları arttı. Mülteci sayısı aldı başını gidiyor. Orta sınıf kalmadı. Felaket bir göç söz konusu. İhracat, birkaç ülkenin ağzından çıkacak cümleye bağlı. Hoş ihracat yapacak bir şey de kalmadı. Üretim bitti. Çünkü her şeyi sattılar. Gençler tarikatlara sığınmak zorunda kalıyor. Tarikatlar ve cemaatler ülkenin her yerini sarmış durumda. Türkler kendi ülkelerinde 2 sınıf vatandaş oldu. Siyaset mafya ilişkisi ayyuka çıkmış durumda. Ülkede zenginlik adaleti var. Para kimdeyse güç ondadır. Adaleti unuttuk. Korku iklimiyle yaşar hale geldik. Bütün çarklar bozuk durumda. Siyasetçilerin dilleri sokak ağzına dönmüş. Yani anlayacağınız ülkenin sağlam kalan tek bir kurumu kalmadı.

Türkiye böyle heba edilirken, yetkililerimiz ne mi yapıyor? Birbirleriyle kedi, köpek gibi ağız dalaşına giriyor. Yaptıkları tek şey konuşmak. Ben size Türkiye’nin en büyük sorununu söyleyeyim mi? Bizi yönetenlerin tek derdi OY. Bakın şimdi bir belediye başkanı seçildiğinde ne proje yaparım, şehri ülkeyi nasıl kalkındırırım diye düşünmüyor. Belediye Başkanı ‘Hangi proje bana daha çok oy getiririnin derdinde. Bunu bir tek belediye başkanları yapmıyor. Bunu bütün siyasiler yapıyor. Siyasetçi ‘Kürtlere yüklenince oy kazandığını fark ediyor. Hemen hop oraya yöneliyor. Bakıyor çiftçilerle bir araya gelince oyları yükseliyor hop orada. Bakıyor din iş yapıyor hop Kuran-ı Kerimle poz verip, camide namaz kılıyor. Hiçbirinin derdi ülke, vatan değil. Hepsinin derdi ben oylarımı nasıl arttırırım. Nasıl koltuğum elimden gitmez. Halbuki bilmiyorlar ki eğer ülke kalkınırsa, refah seviyesi yükselirse zaten koltukta kalacak.

Şimdi baştaki konuşmaya geri dönelim. Bu sözler Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın daha seçilmeden önceki sözleri. Cumhurbaşkanı seçildiği ilk yıllarda yaptığı çalışmalarla ciddi farklarla seçimi kazanır hale geldi. Şimdiye baktığımızda söylenen sözlerle yapılanlar asla uyuşmuyor. Bir zamanlar halk için bu sözleri sarf eden Recep Tayyip Erdoğan’a ne oldu? 2002’de yaşadığımız ekonomik krizden daha büyüğünü yaşıyoruz. Ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan hala çıkıp televizyonlara ‘Almanya bizi kıskanıyor’ diyebiliyor. Gerçekten çok merak ediyorum. Ne oldu o Recep Tayyip Erdoğan’a. Kim onu halkı göremeyecek, bakanların yaptıklarına sessiz kalacak, bu kadar şeye duyarsız kalacak seviyeye getirdi.