Gevher Nesibe , Selçuklu hükümdarlarından II.Kılıçarslan’ın on iki evladından tek kızı, yadigârı, Alanya ( Alaiye ) fatihi I.Alaaddin Keykubat’ın halası, I.Gıyaseddin Keyhüsrev’in kardeşidir. Kara kaşlı, kara gözlü, kara saçlı, ak yüzlü olarak rivayet edilen, o dönemde sarayın baş tacı olan güzeller güzeli bir sultandır. Genç kızlığa adım atıp, evlilik çağına gelen Gevher Nesibe, babası öldükten sonra Selçuklu Devleti’nin başına gelen ağabeyi Gıyaseddin Keyhüsrev’in himayesinde, Kayseri’de yaşamaktadır. Neredeyse tüm zamanını sarayda geçiren güzel sultan, bir gün mahremiyet perdesinin ardından gördüğü saray baş sipahisine (komutan), adeta bütün yüreği ve benliğiyle ilk görüşte aşık olur. Hiçbir masraf ve emekten kaçınılmamasını emreden Sultan Gıyaseddin, son derece muazzam ve donanımlı bir bina inşa ettirerek, sadece Anadolu’ya değil neredeyse yurt dışından gelen hastalara dahi şifa dağıtacak kapasitede bir şaheser yaptırır. 1205 yılında tamamlanan ve Şifaîye ve Gıyâsiye Medresesi adı verilen bu muhteşem bina içerisine, daha sonra sevgili kardeşi Nesibe Hatun’un da türbesini tesis eden Gıyaseddin Keyhüsrev, bir nebze olsun vicdanını rahatlatmaya çalışır. Muhteşem bir mimariye sahip olan binada Gıyasiye adı verilen bölümü, tıp alanında eğitim görecek gençler için okul olarak tahsis eden Keyhüsrev, burada dermansız derde düşen ve sevdiceğine hasret giden Nesibe Hatun’un vasiyetiyle, dünyanın ilk tıp tahsilini de başlatmış oluyordu. Nesibe Hatun ne acıdır ki, kendisinin dünyada eremediği muradına, abisini elçi kılarak yaptırdığı ve o dönemde bir ilk olan tıp merkezi asırlarca bünyesinde verdiği eğitimle bir çok hekim yetiştirmiş uzun yıllarca sultanın kederine ortak bir çok gönül hastasına şifa vermiştir.