Aman Allah’ım o da ne kocaman bir ayı. Ama ayıya da benzemiyordu. Daha çok domuza benziyordu. Fakat ayı gibi iki ayak üzerine yürüyordu. Her ikisi de birden ‘sen nesin böyle’ deyip ters istikamete doğru kaçışıp yollarını kaybettiler. Yaklaşık iki saat sonra dağcının biri ileriye doğru giden arkadaşlarına katıldı. Diğerinden ise bir daha haber alamadılar. Artık dört kişiydiler. Yaşlı adamın sözünü dinlemedikleri için pişmandılar ama nafile. Çünkü iş işten geçmiş iki arkadaşlarını kaybetmişlerdi. Yanına katılan arkadaşlarına diğer arkadaşlarının nerede olduklarını sordular. O da bunun üzerine başlarından gelen her şeyi anlattı. Onlar dinledikleri dehşet verici sözlerden sonra adeta nutukları tutuldu. Ne diyeceklerini bilemediler. Bu dağa ne için gelmişlerdi ve ne ile karşılaşmışlardı. Yapacakları bir şey yoktu. Giden gitmişti. Artık bundan sonra ilerisine bakacaklardı. Arkadaşlarının ölümü ve yorgunluk kendilerinde adım atacak hal bırakmamıştı. Bu yüzden de geceyi orada geçirmeye karar verdiler. Gece olunca herkes korku içerisinde kurdukları çadıra girdiler. Her hangi bir tehlikeye karşı da nöbetçi koymayı da ihmal etmediler. Nöbeti ilk tutan, yaşlı adamın anlattıklarından dolayı korkan kişiydi. Ayrıca ayıya ve domuza benzeyen o garip varlığı ilk gören de oydu. Bu yüzden çok korkuyor, en ufak bir çıtırtı da bile korkudan havalara zıplıyordu. Onun nöbetinin bitmesine çok az kalmıştı ve yine bir çift göz onları gözlüyordu, ağzı sulanırcasına. Onlara doğru korkunç bir yaratık yaklaşıyordu, homurtulu bir şekilde. O yaklaştıkça yaklaşıyor, korkan dağcı da korkuda ödü patlıyordu. Korkan dağcı onu ikinci kez gördü. Ama bu sefer çok farklıydı. Yüzü kurt yüzüne benziyordu, ayakları ise keçi ayağına. Nöbet tutan dağcı onu görür görmez korkudan ödü patladı ve oracıkta öldü. Yaratık hırlaya hırlaya yaklaşıp ölen dağcıyı başından başlayıp yemeye başladı, ta ki dizlerine kadar. Dizlerine gelince yemeği bırakıp oracıktan uzaklaşıp gitti. Geride kalan üç kişi hiçbir şeyin farkında değildi. Dışarıda arkadaşlarının garip bir varlık tarafından vahşice yenildiğinden de. Onlar zannediyordu ki arkadaşları dışarıda nöbet tutuyor. O yüzden de içleri rahat bir şekilde uyuyorlardı. Dağda ne olduğu bilinmeyen bir varlık vardı ve geride üçü kalmıştı. Kendilerinin de aynı sonla karşılaşma ihtimalleri oldukça yüksekti. O yüzden korkuları iyice tavan yapmış, ne yapacaklarını bilemeden birbirlerine bakıyorlardı. Neredeyse korkudan dillerini yutmuşlardı. İçlerinden en büyüğü, diğerlerini sakinleştirdikten sonra onlara: ‘Burada daha fazla kalmayız. O yüzde kendinize gelin’ dedi ve diğerlerini beklemeden oradan ayrıldı, diğerleri de onun peşinden. Üç dağcı korku ve üzüntü arasında arkadaşlarının katledildiği yeri terk ettiler.