Değerli okurlarım, bugün sizlere bu sene 11’inci kez kutlanan 6 Aralık Türk Sanat Müziği Günü’nden bahsedeceğim. Aynı zamanda Zeki Müren’in doğum günü olan bugün, ilk defa 2012 yılında, Onur Akay’ın TRT Müzik ekranlarında yaptığı öneri ile kabul edildi ve Türk Sanat Müziği Günü olarak kutlandı. Bu durum basında büyük yankı buldu.
Kökeni Osmanlı
coğrafyasındaki müzik türlerine dayanan ve ilk örneklerinin 10’uncu yüzyılda
verildiği klasik Türk müziğine “Türk Sanat Müziği” denir. Türk sanat müziği
zengin kültürümüzü günümüze taşıyan binlerce eserlik eşsiz bir arşivdir. İlk Klasik
Türk musikisi Ezgilerini, Orta Asya Türk müziği, İslam tasavvuf müziği ve
Ortadoğu-Anadolu müziğinden alır. Batılılar
tarafından Alaturka Müzik olarak da tanımlanan bu müzik türüyle özdeşlemiş olan
enstrümanlar ise şunlardır: Kabak kemane, def, kanun, bendir ve tambura. Ancak
günümüzde bu çalgılara ney, keman ve santur da eşlik etmektedir. Bu
müzik türüne Türk sanat müziği denilmeye başlanması ise cumhuriyet dönemiyle
birlikte olmuştur. Eşsiz zenginlikte bir repertuvar ve gelenek sahibi bir müzik
olmasıyla da öne çıkan Türk sanat müziği bu yönüyle Batılıların klasik müziği
ve Hint müziğiyle birlikte dünyanın üç klasik müzik türünden biri olarak kabul
edilir.
YÜZLERCE MAKAM
Klasik Türk Sanat Müziği Osmanlılar
zamanında gelişmiş ve İsmail Dede Efendi ile başlamıştır. Fakat daha çok
Mevlevi ayinlerinde geniş yer bulmuştur. Bu müzik çeşidinde makamlara verilen
önem büyüktür. Bazı kaynaklara göre 498 adet makam bulunduran Türk Sanat
Müziğinin, bazı kaynaklar da ise 590 makam olduğu belirtilmiştir. Ancak gün
itibariyle 80 kadar makam günümüze ulaşmış olup, hemen hemen bunun yarısı aktif
olarak kullanılmaktadır. Üstelik
bu makamlar genel müzik türlerine karşın birbirlerine asla benzememektedir. Hepsinin
farlı farklı çağrışımları bulunmaktadır. Klasik Türk Müziğinde makamların
dışında birde usul olarak bilinen terimi vardır. Usuller de kuvvetli ve zayıf
vuruşların belirtildiği, bir düzen halinde ortaya koyulan ritim şekilleri
olarak tanımlanmaktadır. Türk sanat müziğinin tarihçesini daha ayrıntılı
incelemek gerekirse 10’uncu
yüzyılda yaşayan Farabi’den Timurlenk’in öldüğü 1405’e kadar geçen süre, Türk
müziğinin teorik yönleriyle açıklandığı dönem olarak kabul ediliyor. 16’ncı
yüzyılın başında ise Yavuz Sultan Selim’in tahta çıktığı 1512 yılına kadar Türk
müziğinin ses perdeleri ve makamları üzerinde teorik değişiklikler yapıldı. Bu
dönüşüm dönemi müziğimizin Rönesans’ı olarak görülür. 15’inci yüzyılın
başından IV. Murat’ın öldüğü 1640’a dek, Osmanlı sarayında Ortadoğu’dan
getirilen müzik ve sanat adamlarının faaliyet gösterdiği bir dönem yaşandı.
1730’a kadarki zaman diliminde ise Avrupai Barok ve Rokoko etkilerinin Doğu
kültürüyle sentezlendiği klasik dönem başladı. 1846’da İsmail Dede Efendi’nin
vefat etmesine kadar geçen süre ise son klasik dönemdir. Tanzimat Fermanı’ndan,
2’nci Dünya Savaşı’nın bittiği 1945 yılına kadar olan dönemde, Türk müziğinde
romantik etkiler görülmeye başlandı. 20’nci yüzyılın ortalarından itibaren ise
Türk sanat müziği için çağdaş dönem başladı. Bu dönemin en önemli
temsilcilerinden biri Münir Nurettin Selçuk’tur. Bu dönemde modern müzik
anlayışına uygun kısa süreli, kısa güfteli ve hareketli şarkı formları
ağırlığını hissettirmeye başladı. Eğlenceye yönelik müzik kültürü hızla
gelişti. Batı müziğinin etkisiyle koro ve konserler yaygınlaşırken, batılı
enstrümanlar da saz heyetlerine girdi. Önce Selçuklu, sonra Osmanlı
coğrafyasında yer alan birçok müzik makamının bütünleşmesiyle ortaya çıkan Türk
sanat müziği, içerik açısından çok zengindir. Toplam 19 bine yakın Türk sanat
müziği eseri bulunduğu biliniyor. Kaynaklarda bu müzikte 600’den fazla makam
bulunduğu yazmaktadır. Günümüze ulaşabilen makam sayısı 200 iken, bugün 50
makam yaygın olarak kullanılmaya devam ediyor.