13 Mart 1910’da İstanbul’da Vezneciler semtinde doğdu, asıl
adı İsmail Kemalettin’dir. Önceleri Tipi ve Benerci soyadlarını da kullandı,
1950’den sonra Demir’de karar kıldı. Babası, alaylı deniz yüzbaşısı ve II. Abdülhamid’in
yaverlerinden Şebinkarahisarlı Tâhir Bey, Yıldız Sarayı marangozhanesindeki
özel çalışmalarında zaman zaman padişaha yardımcılık yapmıştır. Adapazarlı bir
Abaza ailesinin kızı olan annesi Nûriye Hanım küçük yaşta saraya alınarak Nâile
Sultan vasıtasıyla Tâhir Bey’le evlendirildi. Tâhir Bey, 1908’de II.
Meşrutiyet’in ilânını takip eden günlerde padişaha yakınlığı dolayısıyla
İttihatçılar tarafından rütbesi mülâzımlığa indirilerek emekliye sevkedildi.
Balkan ve I. Dünya savaşlarında yeniden askere alındı. Çanakkale’de savaşırken
yaralanınca geri hizmete verildi.
Başlangıçta Yahya Kemal hayranı olan ve yazı hayatına şiirle başlayan Kemal
Tahir’in ilk şiirleri Abdullah Cevdet’in neşrettiği İctihad mecmuasında çıktı
(1931). Edebiyat dünyasına ciddi olarak girişi ise Yakup Sabri, Ertuğrul
Şevket, İsmail Safa ve Arif Nihat Asya ile birlikte çıkardıkları Geçit
dergisiyle oldu (1933-1934). Varlık’ta ve Ses’te (Cemalettin Mahir ve İsmail
Kemalettin imzalarıyla) sosyal içerikli şiirler yazdı. Daha sonra şiiri
bıraktı. 1929’da Nazım Hikmet’le tanıştıktan sonra fikirlerinde ve sanat
anlayışında önemli ölçüde değişiklikler oldu. Romancılığa doğru ilk adımı
adaptasyonlarla attı (1935-1940). Bu sırada yayımladığı Namık Kemal İçin
Diyorlar ki (İstanbul 1936) adlı kitabı ilgiyle karşılandı. 1938’de başlayan ve
yazarlığı için verimli olan hapishane hayatı boyunca romanlarına önemli malzeme
topladı. Kemal Tahir, düşünce yapısı bakımından esas olarak Marksist
çevrelerdeki yerlileşme çabalarını temsil etmektedir. Önce Nazım Hikmet’in
Sovyet modeline yakındı, daha sonra 1960’lı yılların ortalarında Fransa’da
Marksist çevrelerce benimsenen Asya Tipi Üretim Tarzı tartışmalarından büyük
ölçüde etkilendi. Fakat onlardan farklı şekilde âdeta bir sosyal bilimci gibi
yoğun araştırmalar yaparak kendi bağımsız düşünce sistemini kurmaya çalıştı.
Yerli düşünceye yönelmekle beraber tahlillerinde din olgusuna hemen hiç önem
vermedi. Eserlerinde dinî kurumları, özellikle dejenere olmuş din adamlarını
olumsuz bir faktör olarak gösterdi. Ancak gerek bir kısım romanlarında ve
çeşitli yazılarında gerekse sohbetlerinde Türkiye’nin yıllardır bir nevi tabu
haline getirilmiş, tartışılmaktan sakınılan Osmanlı tarihi, Türkiye’nin
Batılılaşma macerası, Cumhuriyet’in doğruları ve yanlışları, halkçılık meselesi
gibi birtakım tarihî ve sosyal meselelerini cesaretle tartışma ortamına
getirmiştir. Bu davranışıyla Kemal Tahir bazı çevrelerce aşırı şekilde övülmüş,
bazılarınca da sert biçimde eleştirilmiştir. Ölümünden uzun bir süre sonra
yayımına başlanan ve sohbetleriyle kitap haline getirilmemiş notlarından
hazırlanan on beş cilt hacmindeki “Notlar” dizisinde Sanat Edebiyat
(I, II, III, 1989 IV, 1990) 1950 Öncesi (I, II, 1990) Roman Notları (I,
1990 II, III, 1991) Osmanlılık/Bizans (1992) Batılılaşma (1992) Çöküntü
(1992) Sosyalizm, Toplum ve Gerçek (1992) Kitap Notları (1993) Mektuplar
(1993) adlı kitaplar çıkmıştır.