Hapiste tuvaletlerden daha rahatsız bir yer varsa orası insanın sırtını deşen yaylarla sahip yataklardır kesinlikle. Bununla yaşamayı öğrendim. Aslında pekte umurumda değil. Tüm günümü solumdaki duvara bakarak geçiriyorum. Kül rengi duvara baktıkça insanları görüyorum. Yıkılmış psikolojilerin, şehvetin, üzüntünün, bıkkınlığın eşi bu renk. Bu kül rengi duvara biraz daha göz gezdirince duvar boyasının soyulmuş kısımlarındaki beyaz alçıya bakıyorum. Herkes ilişkimize gıpta ederken benim içim içimi yiyordu. Artık her gün dışarıdaydın, eve her zaman vakitli gelirdin ama nadirde olsa geç kalırdın ve benim gözüm dönerdi. Bir gün sen gene dışarıya çıkınca odamıza yöneldim. Üstümü değiştirip fırladım arkandan. Seni takip etmeye başladım. Sen de sanki takip edildiğini anlamış gibi hızlı hızlı yürüyordun. Ara sokaklara daldın, sıralı, düzensiz binaların arasından devam ettik. Ta ki sen krem ve beyaz renkli eski bir apartmanın önünde duruncaya kadar. Bende hemen çaprazdaki apartmanın sonundaki çöp kutusunun arkasına yerleştim. Dış kapının üstünde yazan Çınar Apartmanı yazısını uzun uzun inceledin. Sanki o yazıdan biri medet ummaya çalışıyordun. Bende seni izledim. Ne olduğunun çoktan anlamıştım ama anlamamak için kendimle savaşıyordum. Sonunda apartmandan içeriye daldın, bense olduğum yerde beklemeye devam ettim. Çok uzun süre bekledim, sanırım 2 saat kadar olmalı. Sonunda sen kapıdan dışarıya çıktın. Sanki bir şey olmuş gibi etrafına baka baka hızlıca yürümeye başladın. O kadar gergindin ki donup kalmış bir biçimde çöp kutusunun köşesinde duran beni görmedin bile. İşte, her şey böyle başladı. Sonrasını sende biliyorsun. Daha sonraki günlerde seni takip etmeye devam ettim. Apartmanda gizli gizli buluşmalarınız zamanla dışarıda buluşmalara dönüştü. Sizi ilk kez beraber görünce o kadar gözüm döndü ki bir an nefes alamadım. Ellerim titredi, ecel terleri döktüm. Sakince iki medeni insan gibi bu durumu seninle konuşup ayrılmak en mantıklısıydı ama sinirim vücudumu ele geçirmişti. Siz konuşarak yürürken arkanızdan sizi izlemeyi sürdürdüm. Yanındaki oğlanı inceledim. Uzun boyuyla, kıvırcık kumral saçı ve kirli sakalıyla benden çok daha çekici olduğu kesindi. O kadar sinirlendim ki oğlanı dövmemek için aksi yöne dönüp evimize döndüm. Nefesin kesiliyor kısa bir sessizlikten sonra ağlamaya devam ediyordun. Gözlerinden o kadar çok yaş akıyordu ki sanki olacakları biliyordun da yalvarıyor gibiydin. Saçlarından tutup kaldırdım seni, duvara yapıştırdım, boğazına sarıldım. O anı hala kafamda toparlayamıyorum. Kendime geldiğimde ellerim boştu, sen yere çökmüştün. Zeynep’im, hayatımın aşkı, Allah belamı versin, bu durumdan daha da beterini hak ediyorum ben. Ben neye dönüştüm böyle, nasıl böyle biri oldum? Beni affetmem imkânsız biliyorum. Ben hiçbir şeyi hak etmiyorum. Dünyanın en berbat insanıyım. Birkaç kez daha intihar etmeyi denedim ama hep engel oldular. Cezamı hapiste oturarak değil. Vicdan azabımla çekiyorum. Güneş batıyor, yarın tekrar her şeyi sana en baştan anlatacağım. Tıpkı her gün yaptığım gibi.