1 Mayıs tüm dünyada işçinin emekçinin bayramı olarak kutlanıyor. Gelişmiş ülkelerde kutlanan 1 Mayıs ülkemizde ise işçinin emekçinin değeri pul kadar değersiz. İşçi yoksulluğa mahkûm edilmiş, emekli ise açlıkla savaşıyor.

Enflasyon canavarı yüzde 100’ü aşarken ülke yöneticileri zevki sefa içinde üç maaş, 5 maaş ile 40 bin 70 bin 100 binleri TL’leri aşan gelirleriyle muhteşem hayat yaşamakta. Devletin malı deniz, yiyenler olmuş domuz misali hazine har vurulup harman savurmakta. Dini inançları kullanan iktidar, bu tür söylemlerle “Yoksullar siz cennete gideceksiniz’’ diyecek kadar cüretkarlar. Beka sorunudur diyerek halka korku salarak, sindirmek istenmekte.

Onurlu yaşamanın çok zor olduğu ülkemizin 2022 yılından gelin sizi 1924’lü, 1940’lı yıllarda başlayan yaşanmış ve yaşanan bir hikâyeye götüreyim:

Mustafa Kemal Atatürk Kurtuluş savaşından sonra ülke kalkınması için kollarını sıvamanın zamanı geldiğini planlarken hayatta kalan askerlerin de ana baba ocağına dönme zamanıdır. Tayinlerin çorbanın içildiği ve adına yemekhane denilen yere gelir. İşte oracıkta askere şu konuşmayı yapar, “Yiğitlerim hayırlısıyla evlerinize döneceksiniz. Kiminiz bekar, kiminiz nişanlı, kiminiz de evlidir. Sizden istediğim şudur. Bu ülkenin kalkınması gerekir. Savaşı kazandık ama işin en zor kısmına geldik. Bu da sizlerin elinizde. Doğacak çocuklarınızı okula gönderin. Kız erkek ayrımı yapmadan gönderin. Birer öğretmen yetişsinler. Bu ülkenin önce öğretmenlere ihtiyacı vardır. Bir öğretmen yüzlerce doktor mühendis ve devlet adamları yetiştirecektir. Yetişen bu insanlar ülkeyi ancak medeni bir yaşam seviyesine getirebilir. Sizden bunu özellikle istiyorum. Bu sizin en büyük vatani göreviniz olmalıdır.’’

Atatürk’ün taktir ettiği ve 3 mermiyi bir delikten geçiren Ramazan çavuşu bu konuşma çok etkiler. Ramazan çavuş sivil hayatta zor tutunur. Ülke harap, açlık ve yoksulluk içinde. Biraz geç evlenir. Aklında hep Atasının o sözleri vardır. Bir kızı olur. Adını değer verdiği Ata’sının annesinin adını koyar.

Zübeyde harf devriminden sonra gittiği okullarda hep en öndedir. Ya sınıf birincisi, ya da okulun ilk 5’ine girmektedir. Gece gündüz demeden gaz lambasının, mum ışığının altında ders çalışarak öğretmen olmak için adeta savaş verir. Çünkü Ata’sının anasının adını taşımakta ve babasının anlattığı hikâyenin sorumluluğunu omuzlarında taşımaktadır.

Öğretmen olur…

Yüzlerce, binlerce öğrenci yetiştirmek için o köyden bu kasabaya, o şehirden bu şehirde dolaşarak öğrenci yetiştirir. Sevilen sayılan ve bir öğretmen olarak tanınır. Yetiştirdiği çocuklar üniversitede bile altından kalkamadıkları sorunları mektupla ya da yanına giderek paylaşır, çözüm bulmaya çalışırlar. Onlarla arkadaştır Zübeyde.

Evlenir ve 2 çocuğu olur. Kızı Amerika’da oğlu İstanbul’da yaşamaktadır. Zübeyde hanım çocuklarını okutmak için satın aldığı evini gizlice satmıştır. Yurt dışında eğitim gören çocukları önemli makam işgal etmesinden büyük gurur duymaktadır Atatürk öğretmeni.

Gelelim 2022 yılına…

Sabahın kuşluk vakti…

Gün doğmasına yakın spora çıkan vatandaş birden çöpleri karıştıran 70’li yaşlarda bir kadın görür uzaktan bakınca kıyafeti düzgün olan bu kadının çöplükte ne işi olabilir düşüncesiyle yaklaşır. Başını kaldıran kadın birden karşısında duran adama bakar.

Bakışırlar…

O da ne yıllar önce anne dediği Zübeyde öğretmeni görür. Koşar elini öpmeye. Kadın utangaç, korku, endişe ile karışık duygularla elini çeker. Adam kendini tanıtır. Birlikte çöplüğü eşelerken kadın başlar anlatmaya, “Çocuklarım bilmiyor. Ben daha birkaç yıl öncesine kadar kendi maaşımla kıt kanat geçiniyordum. Fırsat buldukça İstanbul’a hatta 2 kez Amerika’ya gittim. Son yıllar tarlaya kargalar dadandı. Vicdan ve İnanç yoksulları bizi yok saymaya başladı. Kiralar roket hızıyla birdenbire 3’e 4’e katlandı. Elektrik desen, doğal gaz desen malum. Bu marketler zincirinde çalışan çocuklar benim buraya geldiğimi bildiklerinden sebze ve meyveleri çöple karıştırmazlar. Karton büyük kutuya koyarlar bende gelir seçer alır giderim. Ağlama oğlum ağlama. Bizi bu hale getirenler inançsız vicdansız insanlığını yitirenler ağlasın diyerek gözlerinden akan sicim gibi yaşları kolunun tersiyle siler Zübeyde hanım….