Size yaşanmış bir hikaye anlatacağım. Bu yaşanmış hikâyeden ne ders çıkarırsanız sizin bakış açınıza kalmış.
1980 yılında Almanya MayerWerft tersanesinde inşa edilen Estonya Feribotu battı, 852 yolcu öldü.137 kişi bu kazadan kurtuldu. Kıyıya yakın bir mesafede su alması nedeniyle yatarak batan feribotta hayatını kaybedenlerin, gemi mühendisleri tarafından aileleriyle görüşüp geçmişlerini incelediler.
Ölenlerin yüzde 98’inin çok iyi yüzme bildiklerini belirleyen uzmanlar, son olarak kazadan kurtulanlarla görüştüler. Ortaya çıkan sonuç şuydu:
Feribot 28 Eylül gece 00.50’de sert dalgalar nedeniyle su almaya başladı. Feribota giren sular 50 cm yüksekliğe ulaştı ve feribot yan yatmaya başladı.
Su miktarının artmasıyla birlikte tahliye işlemi başladı. Ancak 987 yolcudan sadece 137’si su almaya başlar başlamaz feribotu terk etti. Geri kalan 852 yolcu ise, gemi kaptanının “Panik yapmayın dünyanın en güçlü feribotundasınız” sözlerine kanarak su boşaltma işlemini izlediler.
Saatler ilerledikçe feribot daha da yattı ama 852 yolcu izlemeye devam etti, saatler 01.50’de tamamen sulara gömüldü.
Feribotun su aldığını ve yan yatmaya başladığını görmelerine rağmen son saniyeye kadar izleyenler psikoloji ders kitaplarında “Estonya Feribotu Sendromu” olarak yer almıştır.
Halen o insanların davranış şekillerine psikoloji bilimi mantıklı bir açıklama getirememiştir. İşte Türkiye’de de bugün Estonya Feribotu Sendromu yaşanıyor.
Gerek Türkiye’deki gerekse dünyadaki ekonomi uzmanları Türkiye’de bir krizin geldiğini, şu an yaşanmaya başlandığını örneklerle anlatıyor.
Faizlerin yükselmesi, dövizin Merkez Bankası’nın çabalarına rağmen düşmemesi, işsizliğin artması, her yıl artan dış borç, 82 milyonluk ülkenin 60 milyonunun borç batağında olması ve daha birçok kriter, Türkiye’de yaşanması muhtemel bir ekonomik faciayı işaret ediyor.
Açıklanan verilerde görüyoruz ki tüketici ve konut kredilerinde rekor kırıldı. Halk, bankalardan sanki bedava veriliyormuş gibi kredi çekip 200 bin liralık evi 400 bin liraya aldı , bir televizyonu olan ikincisini 12 ay taksitle aldı.5 yıldızlı tatil köyünde 5 gün tatil için 12 ay borçlandı.
Bir tarafta sıcak paranın artık gelmemesi nedeniyle ekonomiyi bir türlü derleyip toparlayamayan bir hükümet, diğer tarafta felaketi görüp de “Bize bir şey olmaz” diyerek izleyen kahraman (?) Türk halkı.
Yabancılar bir gün sonrasını bile karanlık görüp gemiyi terk ederken, halkımız tıpkı Estonya Feribotu’ndaki 852 kişi gibi batışı seyrediyor. Üstelik can yeleğini takmadan yani harcamalarını kısıp tasarruf yapmadan.
Bir gün Feribot Sendromu ’nu inceleyen davranış psikolojisi uzmanları, Türk insanının rahatlığını ve cesaretini de analiz ederler mi dersiniz…
31 Mart seçimleri de bir silkinme, bir uyanış getirmez ise ülkemizi bekleyen felaket, feribot sendromunu solda sıfır bırakır… NOKTA…
Nasıl bir hikaye beğendiniz mi?
Soğan depolayıcısını vatan haini, patlıcan satıcısı vatan haini, kabzımalı, pazarcıyı vatan haini ilan ettik. Oysa fabrikalarımızı, ülkemizin cumhuriyetten bu güne nesi varsa hepsini yok pahasına sattık, yedik. Tarımı, hayvancılığı, ülkede üretim yapan ne varsa sistematik olarak yok edilmesine serici kaldık. Televizyonda anamıza küfreden hadsiz iş adamını baş tacı yapılmasını alkışla karşılar hale geldik. Ahlaki değerlerimizi ‘’Bir kere ile bir şey olmaz olmaz’ ’diyerek çıkarlarımız için heba ettik,
Ne hale geldik…
Umarım bu hikayeden çıkaracağımız çok ders vardır
Haydi hayırlısı…