Birkaç yıl önce yaşadığım minik bir hikâye ile söze başlamak istedim. Devletin malı konusunda bilgi ve birikimi nasıl kullanılacağını, gasp edenlerin durumunu anlatmak istedim.

Antalya’nın en güzide mekanı olan Yuvam Çay Bahçesi eşsiz bir güzelliğe sahiptir...

Bir yanda tarihi Yat Limanı, antik surların içinde öte yanda antik Kaleiçi evleri ve Akdeniz eşsiz bir güzellik sunuyor. İşte bu mekanın sahibi olan rahmetli Mehmet abi tıpkı bu tarihi mekanlar gibi 70 yaşını aşmış bir insandı.

İşte bu mekana her gün onlarca hemşerileri gelir Mehmet Ünal ile sohbet eder geçmişten geleceği konuşurlardı.

Ben de sık sık bu mekana gidenlerdenim.

Bir gün koyu sohbete dalmışken birden Mehmet ağabeye telefon geldi. Konuşmanın sonunda bana dönüp “Bak seni derin bir adamla tanıştıracağım’’ dedi. Gelen adamın hoca olduğunu duyunca gitmek istedim. Günün yalancı dindar hocalardan mümkün olduğu kadar uzak durmak isteyenim.  Mehmet Abi’nin ısrarıyla oturdum.

Beklenen misafir geldi.

Sakallı iri yarı yaklaşık 1,90 boyunda bir adam. El sıkıştık ve masaya oturdu. Sohbet başlayınca adamın bilgili kültürlü hani halk deyimiyle görmüş, yaşamış ve geçirmiş bir bilge adam olduğunu fark ettim. Sıcak bir duygu uyandırdı bende.

Evet yıllar öncesi saygı duyduğumuz din adamları artık bir çoğu din tüccarı olduklarından tüm bu güzel değerler maalesef uçup gitti.

Masadan birlikte kalktık. Giderken elini öptüm ve öyle ayrıldık.

Aradan 2 ay geçmişti. Otobüsle tam Sampi kavşağında inerken arkamdan bir yolcu da indi bizim hocaydı.

Ben kafede çay içmek için indiğimi söyleyerek onu da davet ettim. Doğrusu kafama takılan birçok soru vardı bunları bu hocaya sormak istedim.

Davetimi kabul etti. Hoca ile bir yandan çayımızı yudumlarken öte yandan da koyu sohbete başladık. Diyarbakır Ulu Cami’de yıllarca imamlık yapan ve 82 yaşındaki bu din adamına günümüzde yaşananları sordum. Özellikle Resmi kurumda çalışıp 4-5 maaş alanların durumunu sordum. Hocanın cevabı kanımı dondurdu.

‘’Mahmut Bey devletin malı kutsaldır. O malda yetimin fakirin, emeklinin, çalışan işçi ve memurun, esnafın hakkı vardır. Alınan vergiler ülkenin daha doğrusu vatandaşın sağlık huzur ve refahı daha doğrusu iyi bir yaşamı içindir. Devlet parası ve malı. Her kim bunu çıkarı için hakkından fazlasını alırsa tıpkı bir domuzun kanını içmekten daha büyük günah işlemiş olur. Bu günahı işleyen Allah’ın tüm buyruklarını heba etmiş Allah düşmanı sayılır’’ dedi ve sözlerini şöyle sürdürdü:

‘’Duydum ki Kızılay’ın hastaneleri özelleştirilecekmiş. Bu çok yanlıştır. Dinen de uygun değil vicdanen de. Kızılay halkın parasıyla çabasıyla kurulmuş bir kurum. Külliyen yanlış. Yakılan ormanlarımız yerine otel gibi kazanç sağlayan bir şeyler yapmak orda yaşanan tüm canlıların vebaline girmektir. Diyanetin tüm bu söylediklerimi vaaz olarak verilmesi gerekir ki heyhat. Bin kere heyhat..’

Çok söz söyledi ama ancak yasal çerçevede bu kadarını yazabildim. Affınıza sığınarak bu kadarını anlattım.

Esen kalın….