Köy Enstitüleri eğitim ve bireysel bilgi ediniminden çok daha fazlasını ifade eder; toplumsal kalkınmanın en güçlü araçlarından biri olma potansiyeline sahiptir. İşte bu anlayışın Türkiye’deki en somut örneği, dönemin Milli Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücel ve İlköğretim Genel Müdürü olan İsmail Hakkı Tonguç önderliğinde 17 Nisan 1940 Köy Enstitülerinin kurulmasıdır.

Köy Enstitülerinin temelinde Atatürk'ün eğitim reformları ve John Dewey’in pragmatizmi yatar. Pragmatizm felsefesinin temelinde ise, bir düşünce ya da inancın doğruluğunun, onun pratik sonuçları ve faydaları ile ölçülebileceği fikri vardır. Bu iş birliği, Türkiye'nin modernleşme sürecine damgasını vurmuş, köylerden başlayarak toplumsal dönüşümün öncüsü olmuştur. John Dewey, eğitimde “yaparak ve yaşayarak öğrenme” anlayışını savunmuş, bilginin yalnızca teorik birikim değil, aynı zamanda pratik bir araç ve amaç olduğunu vurgulamıştır.

Atatürk, Türkiye’nin eğitim sisteminde köklü değişiklikler yapma vizyonuyla Amerikalı ünlü pragmatizm savunucusu John Dewey’i Türkiye’ye davet ederek kapsamlı bir rapor hazırlamasını istemiştir. Dewey, Anadolu’yu aylarca gezerek bir rapor hazırlamış, kırsal alanlarda eğitimi geliştirme ve öğretmen yetiştirme konularında önerilerde bulunmuş, Köy Enstitülerinin altyapısını şekillendiren fikirleriyle bu reformlara yön vermiştir. Yurdun dört bir yanında açılan 21 Köy Enstitüsünde eğitim, teorik bilgilerin pratiğe dökülmesini temel almıştır. Örneğin, öğrenciler biyoloji dersinde öğrendikleri tarım tekniklerini okul bahçelerinde uygulamış, bu süreçte köy halkına modern tarım yöntemlerini öğretmişlerdir. Benzer şekilde, öğrenciler hem sanatı hem de bilimi köy hayatına entegre ederek toplumsal kalkınmaya katkıda bulunmuşlardır. Hasanoğlan Köy Enstitüsünde öğrenciler, tiyatro oyunları sahnelemiş ve köy halkını kültürel etkinliklerle tanıştırarak halkın bilinçlenmesine yardımcı olmuştur. John Dewey’in felsefesinin bir diğer önemli yönü ise, eleştirel düşünme becerilerinin kazandırılmasıdır. Köy Enstitülerinde yetişen öğretmenler, öğrencilerinin sorunlara yaratıcı ve pratik çözümler bulmasını teşvik etmiş, bu yaklaşımıyla toplumun dönüşümüne doğrudan katkıda bulunmuştur. Örneğin, bir öğrenci, köydeki sulama sorununu basit bir hendek sistemi kurarak çözmüştür.

Köy Enstitülerinde öğrenciler, sınıfta öğrendikleri bilgileri tarlalarda uyguluyorlardı. Örneğin, modern sulama sistemlerini öğrenip köylerde bu sistemleri kurarak daha verimli tarım yöntemlerini hayata geçirdiler. Bir öğrenci, yerel toprak yapısına uygun farklı ürünler denemiş ve bu denemeler köydeki çiftçilerin gelirlerini artırmalarına yardımcı olmuştur. 

Toplum sağlığı ve hijyen eğitimi alan enstitü öğrencileri, sağlık derslerinde öğrendikleri bilgileri köydeki halkla paylaşarak hijyen standartlarını yükseltmeyi hedeflemişlerdir. Örneğin, köyde su kaynaklarının temizlenmesi için birlikte projeler geliştirmiş, bazı yerlerde basit su arıtma yöntemlerini tanıtmışlardır.

Kültürel etkinliklere gelince; öğrencilerin tiyatro oyunları sahnelemesi sadece bir eğlence aktivitesi değildi. Örneğin, bu oyunlarda sosyal mesajlar verilerek köy halkında farkındalık yaratılmıştır. Bir köyde sahnelenen bir tiyatro oyunu sayesinde, erken yaşta evliliklerin zararları halk arasında daha iyi anlaşılmıştır.

Öğrenciler, marangozluk, demircilik ve dokuma gibi alanlarda eğitim alarak köy halkının yaşam kalitesini artırmaya yönelik projelere imza attılar. Örneğin, bir köyde hasarlı evlerin onarımı için öğrenci ve öğretmenler iş birliği yaparak dayanıklı yapılar inşa etmişlerdir. Teknolojik yenilikler alanında bazı Köy Enstitülerinde, teknik bilgiye dayalı projeler de geliştirildi. Örneğin, yerel bir köyde aydınlatma sorununu çözmek için rüzgâr enerjisiyle çalışan basit bir jeneratör tasarlayıp kuran bir grup öğrenci, köy halkının günlük yaşamını olumlu yönde kalkınmasını hedeflemesi, küresel anlamda da eşsiz bir model değiştirmiştir.

Sonuç olarak, Atatürk'ün reformcu liderliği ve John Dewey'in pragmatik eğitim anlayışı, Türkiye'nin kırsal kesimlerinde toplumsal ve kültürel dönüşüme ilham verici bir yol açmıştır. Köy Enstitülerinin hem teori hem de pratiği birleştirerek sadece bireylerin değil, toplumun bütünsel olarak Atatürk’ün reformcu vizyonu ve Dewey’in pragmatizmi birleşerek Türkiye’nin kırsal kesimlerinde toplumsal ve kültürel dönüşüme ilham verici bir yol açmış. Eğitim sisteminde yenilikçi ve toplumsal fayda odaklı bir model oluşturmuştur. Bireyin dönüşümünü merkeze alarak toplumun tamamını kalkındırmayı hedefleyen bu yapı, dünya eğitim tarihinde de eşi benzeri az görülen bir örnek olarak yerini aldı.

Ne var ki Köy Enstitüleri, 1954 yılında kapatılmıştır. Bu karar, dönemin siyasi ve toplumsal iklimiyle bağlantılı olarak alınmıştır. Enstitülerin kapatılma süreci, özellikle çok partili döneme geçişle birlikte artan siyasi baskılar ve muhafazakâr çevrelerin tepkileriyle hızlanmıştır.

Bugün geriye dönüp baktığımızda, Köy Enstitüleri hâlâ bir "keşke"nin, bir "neden yeniden olmasın?"ın yankısı gibi zihinlerde yer tutuyor. Belki de enstitülerin esas mirası, hâlâ ihtiyacımız olan o sorgulayan, üreten ve topluma değer katmaya çalışan insan modelidir. Köy Enstitüleri kapatılmış olsa da, onların taşıdığı ruh, halen bu toprakların en derin umutlarında yaşamaya devam ediyor.