Kadına yönelik şiddet, dünyanın dört bir yanında farklı kültürlerde ve toplumlarda görülen evrensel bir sorundur.
Emekçi Kadınlar Günü'nün sembolü olan kadınların grevi ve fabrikada canlı canlı yakılmaları, bu sorunun en acımasız örneklerinden biridir. Bu olay, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü'nün kökenlerinde yer alır ve günümüzde kadın hakları ve işçi hakları için verilen mücadeleyi simgeler.
8 Mart 1908'de New York'ta, çoğunluğu kadınlardan oluşan 15.000 tekstil işçisi, çalışma koşullarının iyileştirilmesi, daha kısa çalışma saatleri ve daha iyi ücret talepleriyle greve gitmiştir. Bu greve katılan kadınlar, yaşadıkları kötü çalışma koşullarına dikkat çekmek ve insanlık dışı muameleye son verilmesi için seslerini yükselttiler. Kadın işçilerinin kötü çalışma koşulları altında çalışmaya zorlanmaları ve işverenlerin acımasız tutumları nedeniyle yapılan bu grevde çıkan yangın sırasında fabrikada kapalı tutulmaları sonucu 129 kadın işçi yanarak hayatlarını kaybetti. Bu trajik olay, onların kadın hakları, işçi hakları ve insanlık onuru için verdikleri mücadelenin unutulmaz bir sembolü haline geldi. Bu trajedi, kadına yönelik şiddetin sadece bireysel boyutta değil, aynı zamanda toplumsal ve yapısal boyutta da var olduğunu gösterir.
Kadına Yönelik Şiddetin Boyutları çok çeşitlidir ve çeşitli biçimlerde ortaya çıkabilir:
“Fiziksel Şiddet” kadına uygulanan küfür, dayak, tokat, tekmeleme gibi fiziksel saldırılar kadını köleleştirmeye yönelik saldırılardan biridir.
“Cinsel Şiddet” kadınla zorla cinsel ilişki, tecavüz, cinsel taciz sayılabilir. Aile ya da toplumsal platformlar bu saldırıların gerçekleşmesine zemin hazırlayabilir ve çocuklardan ergenlere, yetişkinlere dek uzanır. Daha çok aile içinde yaşanan ve en yakınları tarafından gerçekleştirilen bu saldırılar “ensest ilişki” olarak adlandırılır. Açığa çıkmasındaki zorluklar nedeniyle suyun altındaki en dramatik ve korkunç alanı kapsar. Toplumun kanayan yarası “Çocuk Gelinler”dir. Henüz çocuk yaşta okuma hakları, özgürlükleri ellerinden alınan, yaşıtlarından koparılan kız çocuklarının koca koca erkeklerle evlendirilmeleri ve küçük yaşta anne olmaları onlara yaşatılan dramlardır.
“Psikolojik Şiddet” kadını sözel olarak küfür, hakaret, tehdit, manipilasyon ve aşağılayıcı davranışlarla susturmaya, onu biat etmeye zorlayan davranışlardır diyebiliriz. Bir de sessiz psikolojik şiddet vardır ki; kadını sevgiden, ilgiden mahrum etmek, onu görmezden gelerek yok saymak… Sıkça cinsel saldırı olayları, fiziksel ve psikolojik şiddetin birbirine eşlik ettiği görülür.
“Ekonomik Şiddet” ise, kadının maddi kaynaklara erişiminin engellenmesi, iş bulmasının veya çalışmasının engellenmesi ile onu eve hapseden, toplumdan soyutlayarak kimliksizleştiren davranışlardır.
Kadına yönelik şiddet, mağdurlar üzerinde derin fiziksel ve psikolojik travmalar yaratır. Aynı zamanda, çocuklar üzerinde de olumsuz etkiler bırakır. Erkek çocukların gerek evde gerekse toplumda büyüklerin her türlü şiddet davranışlarını modellemesi, kadına yönelik şiddetin nesiller boyunca devam etmesine yol açabilir. Toplum genelinde ise kadına yönelik şiddet, toplumsal huzursuzluğa, ekonomik kayıplara ve sosyal sorunların artmasına neden olur.
Toplumsal farkındalık ve eğitim kadına uygulanan her türlü şiddetle mücadelede hayati önem taşır. Şiddetin nedenleri, sonuçları ve nasıl önlenebileceği konusunda toplumun bilinçlendirilmesi gerekmektedir. Bu konuda medya, sivil toplum kuruluşları ve eğitim kurumlarına büyük görev düşmektedir.
Yasal ve kurumsal düzenlemeler kadına yönelik şiddetle mücadelede büyük önem taşır. Türkiye'de, 6284 sayılı “Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun”, kadınların korunması ve şiddetin önlenmesi amacıyla çıkarılmıştır. Ancak, yasal düzenlemelerin etkili olabilmesi için uygulanması ve denetlenmesi gerekmektedir.
DEVAMI YARIN…