II. Meşrutiyet sonrası önemli gazetecilerinden biri olan Ahmet Samim, 1884 yılında babası Binbaşı Tevfik Beyin görev yaptığı Prizren’de dünyaya geldi. Galatasaray ve Robert Kolejde tahsilini tamamladı ve çok genç yaşta matbuat hayatına girdi. Prens Sabahattin’in sütkardeşi Ahmet Fazlı Bey tarafından Ahrar Fırkası (İttihat ve Terakki’ye muhalif) adına yayınlanan Osmanlı Gazetesi’ndeki yazarlığının yanında 31 Mart Vakasından sonra yayın hayatı kısa süren “Hilal” adlı bir gazetede yazıları çıktı. Devrin cesaretli gazetecileri arasına giren Ahmet Samim, devlet dairesindeki memuriyetine devam ederken Sultan Abdülhamid’in tahttan indirilmesini savundu. 1911 yılında görevinden istifa eden bu genç gazeteci Sadayı Millet gazetesinin başyazarlığını ve sorumlu müdürlüğünü üstlendiği yıllarda kendisini acı bir sonun beklediğini az çok biliyordu.
TEHDİT MEKTUPLARI
Sadayı Millet, İstanbul milletvekili P. Kozmidi Efendi’nin
sermayesiyle çıkartılıyordu. Gazetenin İttihat ve Terakki muhalifliğine karşı
itibarını zayıflatmak için girişimlerde (Ahmet Samim’e karşı Tanin’de Hüseyin
Cahit Bey) bulunan iktidar, ilk etapta Mebus Kozmidi’ye yönelik sert
eleştiriler yöneltmişti. Sadayı Millet’in Osmanlı unsurları arasındaki
dayanışma ve uzlaşmayı ön plana çıkaran yayın politikası İttihat ve Terakki ile
çelişiyor ( gazetenin yazarları arasında Rumlar da vardı), Hüseyin Hilmi Paşa
ve Hakkı Paşa Hükümetlerine yönelik eleştirileri nedeniyle gazete sıkı bir
takibata uğruyordu. Bir süre sonra Ahmet Samim’in, memleketin üzerine adeta bir
kâbus gibi çöktüğüne inandığı iktidarı, kaleme aldığı yazılarla amansızca
eleştirmesi hem gazeteye hem de kendisine nasihat mektuplarının gönderilmesine
neden oldu. Bu nasihatlerden birinde Hareket Ordusu Kumandanı Mahmut Şevket
Paşa bizzat gazeteden bir yetkiliyi çağırtmış, izlenen yayın politikasına dair
ihtarlarda bulunmuştu.
Nasihat çağrılarının bir netice vermemesinin ardından bu sefer doğrudan gazetenin
başyazarı Ahmet Samim’e tehdit mektupları gelmeye başladı. Selanik ve
Manastır’dan gönderildiği anlaşılan bu mektupların gazetede başlıklar halinde
neşredilmesi ise karşı tarafı iyice çılgına çevirdi. Öyle ki İttihatçı Doktor
Nazım Bey, Ahmet Samim’in muhalif tavrına ve suçlamalarına karşılık gönderdiği
mektubunda “Siz, başkalarının kanıyla istihsâl edilen mukaddes “hürriyet”
kelimesine itirazen her şeyi yazmakta, her iftiraya, her yalana binâ-yı fikir
ederek erbâb-ı namusun haysiyetine çamur sıçratmakta devam edebilirsiniz. Son
sözüm olmak üzere derim ki, böyle bî-kayd hürriyete, hürriyet-i insaniye değil,
hürriyet-i hayvaniye denir” ifadelerini kullanıyordu. Bu arada Sadayı Millet
ile İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne yakınlığı ile bilinen Tanin gazetesi
arasında süren sert polemikler de bir süre daha devam etti.
SOKAKTA ÖLDÜRÜLDÜ
Ahmet Samim ve arkadaşlarının çizgisini kendisine yakın
bulanlardan biri de eski Şeyhülislamlardan Cemalettin Efendinin oğlu Ahmet
Muhtar Beydi. Muhtar Bey, Sadayi Millet yazarlarını Kuruçeşme’deki yalısına
yemeğe davet ettiği gün meşrutiyet devrinin cinayetlerinden biri işlenecekti.
Ahmet Samim, 9/10 Haziran 1910 gecesi arkadaşı Fazıl Ahmet (Aykaç) ile birlikte
gazete matbaasından çıkıp davete icabet etmek için Eminönü’ne doğru yola
koyulduklarında karanlıktan istifa eden bir tetikçi tarafından silahla
vurularak öldürüldü. Fazıl Ahmet şans eseri kurtuldu. Ahmet Samim Bey’i öldüren
kişinin kim olduğu tam olarak aydınlatılamasa da İttihatçılar tarafından
işlendiği genel kanı olarak kabul edilmekte. Sadayı Millet, başyazarı Ahmet
Samim Bey’in, Bahçekapı’da suikasta kurban gittiğini bir yazıyla duyurmasına
rağmen dönemin atmosferinden olsa gerek diğer gazeteler ya suskun kaldı ya da
bu hadiseyi çok küçük gördü.
Yirmi altı yaşında hayatını kaybeden Ahmet Samim’in cenazesinde, gazeteci Hasan
Fehmi’nin öldürülmesinden sonra yaşanan infial gibi bir karışıklık olmaması
için cenaze işlemleri jandarma tedbirleriyle alelacele yapılmış ve genç
muharrir Sultan Mahmut Türbesine defnedilmişti. Ölümünden iki gün önce Dâhiliye
Nezareti tarafından çağırılıp mutasarrıflık teklif edildiği lakin kendisinin
bunu kabul etmediği sonradan anlaşıldı. Ayrıca yine ölümünden önce yakın
arkadaşı Kıbrıslı Şevket’e yazdığı mektupta İttihat ve Terakki tarafından idam
edileceğini, bunu bildiğini ancak hiç korkmadığını ifade etmişti. Sadayı Millet
ile sürekli tartışan ve birbirlerine suçlamalarda bulunan Tanin gazetesi
yazarlarından Hüseyin Cahit Bey ise her ne kadar farklı düşüncelere sahip olsa
da Ahmet Samim Bey’in öldürülmesinden duyduğu üzüntüyü dile getirmişti. Bu
yaşanan hadise memlekette işlenen siyasi cinayetlere bir yenisini daha eklerken
rejim sancılarının nelere sebep olduğunu açık bir biçimde ortaya koydu.