Bazen insanın içi sıkılır. Şehir kalabalığı, iş telaşı, üstüne bir de hastalıklar…
Yaşam, sanki durmadan koşturan bir trene binmişsin de inemiyormuşsun gibi hissettirir... İşte tam da böyle zamanlarda Antalya’nın en güzel ilacı devreye girer: Deniz havası!
Bir düşün, sabahın erken saatleri… Hava ne sıcak ne soğuk, tam kararında. Hafif bir rüzgâr saçlarını dağıtırken denizden gelen iyot kokusunu içine çekiyorsun. Ciğerlerin bayram ediyor, beynin "Oh be!" diyor. O an bütün yorgunluk, stres, hatta belki de ufak tefek ağrılar bir anda kayboluyor. İşte denizin sihri tam olarak bu!
Antalya’da yaşayıp da deniz havasını solumamak büyük haksızlık olur. Konyaaltı Sahili’nde yürüyüş yapmak, Lara falezlerinden sonsuz maviliği izlemek, Kaş’ta gün batımını yakalamak…
Hepsi bedava ve hepsi şifa! Hele bir de o deniz esintisinde demli bir çay varsa, işte o zaman hayatın dertleri bir süreliğine rafa kalkar. Çünkü deniz kenarında içilen çayın tadı bir başka olur. Sanki çayın demi biraz daha kıvamlı, sohbetler biraz daha keyifli, hayat biraz daha güzel gelir insana.
Hastalık demişken… Büyükler boşuna dememiş, “Deniz havası ciğerleri açar, vücudu canlandırır” diye. Gerçekten de deniz kenarında vakit geçirmek bağışıklığı güçlendirir, stresi azaltır, bedeni ve ruhu yeniler. Hele bir de gün içinde yeterince güneş aldıysan, biraz yürüyüş yapıp bol oksijen soluduysan, doktor yüzü görmeden yılları devirirsin!
Peki, bunu yapmak için illa hasta olmayı mı beklemek lazım? Hayır! O yüzden fırsat buldukça kaçın sahile. Telefonu bir kenara bırakıp sadece dalgaların sesini dinleyin.
Sabahın serinliğinde yürüyüş yapın, ayaklarınızı suya sokun, iyot kokusunu ciğerlerinize çekin. Ve en önemlisi, o anın tadını çıkarın. Çünkü hayat, deniz kenarında içilen bir bardak çay kadar kısa ama bir o kadar da huzurlu olabilir…