Antalya’nın Akseki, Gündoğmuş ve İbradı ilçelerinde yaygın olarak görülen düğmeli evler, Anadolu'nun yüzyıllardır süregelen mimari geleneğinin nadide örneklerinden biri.

Ahşap ve taşın ustaca birleştirildiği bu yapılar, sadece estetik değil, aynı zamanda doğayla uyumlu ve sürdürülebilir mimarinin de önemli birer temsilcisi. Son zamanlarda artan turizm ve getirim odaklı projeler, bu tarihi mirasın geleceğini tehdit ediyor.

Geçmişten bugünü taşıyan düğmeli evler, sadece görsel bir zenginlik sunmuyor, aynı zamanda Anadolu'nun geleneksel yaşam biçimi ve kültürüne dair de önemli ipuçları veriyor. Fakat koruma altında olması gereken bu yapılar, son dönemde otel ve turistik tesis yapımları uğruna yok olma tehlikesiyle karşı karşıya. Betonarme yapılara izin verilirken, asıl korunması gereken tarihi dokular göz ardı ediliyor.

Yerel yönetimlerin ve kamu kurumlarının sorumluluğu, düğmeli evler gibi özgün mimari eserleri koruyarak gelecek nesillere aktarmak olmalıydı. Bazı parasal hesaplar ve ekonomik çıkarlar bu sorumluluğu gölgelemekte. Çıkan haberde düğmeli evlerin görünmeyenlerinin yıkılacağı bilgisi tartışmalara yol açtı. Geçmişle bağları koparmakta hiçbir beis görmüyor.

Ne yazık ki, tüm bunlar olurken kamuoyunun ve ilgili kurumların sessizliği de dikkat çekici. Oysa bu bölgeler UNESCO ya da benzeri uluslararası koruma projeleri kapsamına alınabilir, bu mirasların korunması için özel fonlar ayrılabilir. Yetkililer şu ana kadar bu konuda kayda değer bir adım atmaktan kaçınıyor gibi görünüyor.

Koruma politikalarının zayıflığı kadar, halkın da bilinçsizce hareket etmesi durumu daha da vahim hale getiriyor. Yerel halk, kimi zaman ekonomik zorluklar nedeniyle tarihi evlerini satmak zorunda kalıyor ve bu evler ya kaderine terk ediliyor ya da ticari amaca uygun şekilde yıkılıp yerine modern yapılar yapılıyor. Bu noktada, devletin ve belediyelerin devreye girerek süreci yönlendirmesi şart ancak böyle tamamen yıkımla değil onarımla olur.

Bazı bölgelerde, düğmeli evlerin korunması adına girişimler yapılmış olsa da bu çabalar yetersiz kalmakta. Restorasyon projeleri yavaş ilerliyor, bütçe ayrılmıyor ve süreçler bürokrasiye takılıyor. Koruma altında olan yapılar bile zamanla yıpranıyor, yenileme yerine bakımsızlığa terk ediliyor.

Düğmeli evlerin yok olması sıradan bir olay değil, Anadolu’nun tarihi ve kültürel belleğinin silinmesi anlamına geliyor. Yerel yönetimler, halk ve ilgili kurumlar el ele vermedikçe bu değerlerimizi korumak mümkün olmayacak gibime geliyor. Peki, biz bu mirası korumak için harekete geçecek miyiz, yoksa onu paranın insafına mı bırakacağız?