Antalya'da yaşayıp da denizi sadece uzaktan seyreden bir biz varız, bir de Aralık ayında suya atlayan o hiç üşümeyen turistler.

Biz montun fermuarını boğazımıza kadar çekmiş, sahil yürüyüşünde ellerimizi cebimize sokarken, onlar mayo-terlik kombiniyle yanımızdan geçiyor. Aramızda koca bir iklim farkı değil, bir bakıma yaşam tarzı farkı var.

Onlar için Akdeniz, yılın her günü davetkâr bir yüzme havuzu. Bizim içinse deniz, yazın sadece Temmuz-Ağustos aylarında kısıtlı bir tatil mekânı. Hani “denize nazır yaşayıp da denize girmemek” diye bir tabir olsa, kesin bize yazılır. Oysa onlar, su 17 derece bile olsa şıp diye atlayıveriyor.

Biz “bu havada suya girilir mi?” diye düşünürken, onların gözünde Antalya dört mevsim yaz gibi. Onlar denizin tuzunu, rüzgârın serinliğini bir ödül gibi hissederken, biz aynı rüzgârı “üşütür bu, aman dikkat” diye yorumluyoruz. Belki de biz fazla temkinliyiz, kim bilir?

Yerel halk için denize girmek çoğu zaman plan ister, hazırlık ister. Havlular, güneş kremleri, “deniz temiz mi” sorguları… Oysa turistler için denizle buluşmak anlıktır, içgüdüseldir. Kimi zaman sabah kahvaltısından sonra karar verip kendini suya bırakırlar. Bizse hâlâ suyun soğukluğunu konuşuyor oluruz.

Biz denizi yazlık bir kıyafet gibi görürüz; sezonu gelir, giyeriz. Onlarsa denizi bir yaşam biçimi olarak benimsemiş. Dalgaların sesinde huzur bulurlar, suya her temas ettiklerinde bir tür tazelenme hissederler. Belki de aradaki fark, bizim ona arada sırada bakmamız, onlarınsa denizi kendilerinin bir parçası gibi görmesi.

Antalyalılar olarak çoğumuz denizin kıyısında yaşayıp da ona yabancı kalıyoruz. Günlük koşuşturmacalar, iş-güç derken “yarın giderim” diye diye yazı bitiriyoruz. Oysa turistin hayatı o “yarın” üzerine kurulu değil; o, “şimdi”de yaşıyor. Ve bu yüzden belki bizden daha çok Antalyalı gibi yaşıyor.

Bazı yaşlı amcalar, sabah erkenden inip denize girer, sonra sahil banklarında güneşi karşılar. İşte onlar, bizim unuttuğumuz şeyi hatırlamış gibi. Belki biraz da turistlerin cesaretiyle… Çünkü bazen bir yabancı, bize unuttuğumuz güzellikleri yeniden hatırlatır. Denizin sadece yaz mevsiminde değil, ruhun her mevsiminde iyi geldiğini…

Velhasıl, Antalya’da yaz kış yüzenler bizim için sadece manzaranın bir parçası değil. Onlar, hayatla kurduğumuz temkinli ilişkiyi sorgulatıyor. Belki bir gün biz de onlara bakıp, "Hadi bu kez ben de deneyeyim" deriz. Kim bilir… Belki su sandığımızdan daha sıcak, hayat da düşündüğümüzden daha hafiftir.