1970’ler Türkiye tarihine siyasal, ekonomik çalkantılar yanında kayıp gençler, kardeş kavgası gibi birçok leke bıraktı.

Neredeyse her yıl değişen iktidarlar Türkiye için istikrar sağlayamadı. Ekonomi de buna paralel çöküş yaşadı. Tam da bu günlerde yaşanan döviz kıtlığı, sanayinin ithalata bağımlılığı, dünya üzerindeki krizler, kredilerin faiz oranlarının yükseltilmesi, dış borç açığının çözülemez sarmal haline gelmesi, iç huzursuzlukların tetiklenmesi 80 darbesinin ayak izlerini duyurmaya başladı.

1970 başında,32. Türkiye Hükûmeti veya III. Demirel Hükûmeti, Süleyman Demirel'in başkanlığında, 6 Mart 1970 tarihinde kuruldu. Adalet Partisi tarafından kurulan hükûmet, 26 Mart 1971 tarihine kadar görev yaptı. Adalet Partisi (AP) parlamentoda çoğunluğa sahipti, ancak büyük ölçüde partideki bölünme nedeniyle Başbakan Süleyman Demirel 11 Şubat 1970 tarihinde yapılan gensoru oylamasında güvenoyu alamadı. Ancak AP hala çoğunluğa sahipti ve Demirel bir sonraki hükûmeti de kurdu. Tabii o zamanlar güvenoyu vardı. Bir hükümetin kurulduktan sonra görevine başlayabilmesi için Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin desteğini alması gerekmekteydi. Parlamenterler biz size güvenmiyoruz, ülkeyi yönetmekte yeterli bulmuyoruz dediğinde yeni bir denge bulunup, yeni paydaşlarla yola çıkılıyordu.

Aynı dönemde meydana gelen sağ-sol çatışmasının önünün alınması amacıyla ordu tarafından 12 Mart 1971’de Demirel hükümetine verilen muhtırayla hükümet istifa etti. 12 Mart 1971’de başlayan istikrarsız süreç Türkiye’nin 1973 seçimlerine teknokrat hükümetleriyle yönetilmesini de beraberinde getirdi.

1973 seçimlerinden 12 Eylül darbesine kadar geçen süreç Ortanın Solu sloganıyla seçimlerden birinci parti olarak çıkan ancak, tek başına hükümet kurabilecek meclis çoğunluğuna sahip olmayan Ecevit’in Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) ile Demirel’in Adalet Partisi (AP) arasında kıyasıya bir mücadele ve birbirini yıpratma çabasıyla geçti.

Bu süreçte hükümet artarda iki lider arasında el değiştirmiş ve ortaya çıkan siyasal istikrarsızlık Türkiye’nin özellikle ekonomik ve sosyal alanlarda tıkanmasına ve 12 Eylül darbesine giden yolun açılmasına neden oldu.

1974 Kıbrıs barış Harekâtı sonrası uygulanan Amerikan ambargosu, ekonomik krizi daha da derinleştirdi...

Halk pek çok temel ihtiyaç maddesini bulmakta zorlandı. Akaryakıt sıkıntısı yüzünden benzin istasyonlarında uzun kuyruklar oluştu. Tüp gaz kuyrukları günlerce devam ediyordu. Sıvıyağ, ekmek, çay daha pek çok gündelik tüketim maddesi karaborsaya düşmüştü.

Halk nakit para sıkıntısı çekiyor, döviz darboğazı sürüyor, merkez bankası istikrarsız iktidarların peşinde para basıyordu.1974 yılında Türkiye'de 1 Amerikan Doları'nın kuru yaklaşık olarak 13-14 TL (eski Türk Lirası) civarındaydı. 2005’te sıfır attığımızı hatırlatmam gerek. Resmi kur genellikle daha düşük olurken, karaborsa veya serbest piyasada dolar daha yüksek fiyattan işlem görebiliyordu.

Türkiye'de 1970'li yıllarda birden fazla devalüasyon gerçekleşti. Özellikle 10 Ağustos 1970 tarihinde yapılan devalüasyonla, 1 Amerikan Doları'nın değeri yaklaşık %66 oranında artırılarak 15,15 TL'ye yükseltildi. 21 Eylül 1977'de 19,25 TL'ye, 1 Mart 1978'de 25 TL'ye ve 10 Haziran 1979'da 35 TL'ye ulaşıldı. Tabii bu yükselişleri kontrol altında tutmak da Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankasına düştü.

1979 yılında Türkiye’de Turgut Özal’ın ekonominin başına gelmesiyle birlikte, ihracata dayalı büyüme ve ekonomik serbestleşme süreci hız kazandı bir sonraki yazımızda paranın izini sürmeye Özal Dönemi ve 80 Darbesiyle devam edeceğiz…

Umarım bu kısa özet bilgiler hafızamızı tazelememize yardımcı olur. Yaşadığımız ekonomik durumu daha iyi açıklar bizlere.