1930’dan günümüze çok büyük dalgalanmalara maruz kalan TL bugün Dünya üzerindeki dolaşımına 1 Dolar karşısında ortalama 39 TL ile, 1Euro karşısında 42 TL ile, 1 Suudi Arabistan Riyali karşısında da 10 TL ile devam etmekte.
Son günlerdeki siyasi karmaşa, ekonomik kriz, ücretlerdeki düşüş, faiz oranları, piyasa fiyatlamaları Türk Lirası’nın kaderini belirlemekle kalmıyor, bizlerin ve devletimizin kaderini de çiziyor. Şimdi paranın insan hayatı, Devletin ve vatandaşlarının Dünya üzerindeki değerini falan söylemeyeceğim ama Türk Lirası’yla birlikte hayatımızın ne kadar değiştiğini fark etmemizi sağlayabilmeyi umarak, 1940lar ve sonrasındaki para ile ilişkili bilgileri paylaşmak istiyorum. 1930’lardan önce Altın Standardı ile karşılığı altın olarak bulunmayan banknot basılamıyordu. Türkiye, altın standardından 1929 Dünya Ekonomik Buhranının etkileriyle birlikte çıkmaya başladı. 1940lara gelindiğinde birçok ülke gibi Türkiye de altın standardını terk ederek itibari para sistemine geçti. Altın standardı, ülkelerin para birimlerini belirli bir miktar altına sabitlemesini gerektiriyordu, ancak ekonomik krizler ve savaşlar bu sistemin sürdürülebilirliğini zorlaştırdı… 1930'ların sonlarına doğru, devletçilik politikaları çerçevesinde Türkiye ekonomisi, sanayileşmeye yönelik adımlar atıyordu. Devlet eliyle ekonomik kalkınmayı hızlandırmak için Sümerbank ve Etibank gibi kurumlar kurulmuştu. Ancak, II. Dünya Savaşı'nın patlak vermesi, bu çabaları kesintiye uğrattı. Küresel ekonomik tedirginlik, Türkiye'nin dış ticaretini ve ekonomik istikrarını zorluyordu. İkinci Dünya Savaşı dönemi, Türkiye ekonomisi ve para politikası açısından oldukça zorlu bir süreçti. Savaşın etkileri, Türk Lirası'nın değer kaybı, enflasyonun yükselmesi ve temel ekonomik önlemlerin alınmasıyla kendini gösterdi. 1939'da savaşın başlamasıyla birlikte, dünya genelinde ekonomik dengeler alt üst oldu. Türkiye gibi savaşa katılmayan ülkeler bile, küresel ekonomik krizlerden etkilendi. Bu dönemde: Türk Lirası, döviz piyasalarında zayıfladı ve özellikle dolar karşısında değer kaybetti. Dış ticaretin azalması ve ithalatta yaşanan sıkıntılar, Türk Lirası'nın döviz karşısındaki zayıflığını artırdı. Askeri seferberlik nedeniyle kırsal kesimdeki üretici nüfusun bir kısmı silahaltına alındı, bu da tarımsal üretimin daha da gerilemesine neden oldu. Savaş sırasında artan savunma harcamaları ve azalan üretim nedeniyle devlet bütçesi zorlandı. Bu açığı kapatmak için kağıt para basımı artırıldı. Para arzındaki bu artış, Türkiye'de enflasyonu hızlandırdı. Temel tüketim mallarının fiyatlarında ciddi artışlar görüldü ve halkın alım gücü düştü. Bu enflasyonu tetikledi. Hızla yükselen fiyatları kontrol altında tutmak için hükümet, fiyat denetimleri ve sabit fiyat politikaları uyguladı. Ancak bu politikalar karaborsayı ve mal kıtlığını artırarak beklenen etkinin tersine sonuçlar doğurdu… Karaborsa ve fiyat artışları gündelik hayatın parçası haline geldi. Halk ekonomik sıkıntılarla boğuşurken, ağır vergiler eklendi. Özellikle, 1942 yılında çıkarılan Varlık Vergisi tartışmalara neden oldu ve birçok kişi üzerinde ekonomik baskı yarattı. Marshall Planı, Türkiye, Sovyetler Birliği ile sınır komşusu olduğu için Soğuk Savaş dönemi stratejilerinde önemli bir yere sahipti. ABD, Türkiye'nin ekonomik kalkınmasına destek vererek, bu ülkenin Batı bloku içinde kalmasını ve Sovyet etkisine karşı dirençli olmasını amaçlıyordu. Türkiye, 1947'de IMF ve Dünya Bankası’na üye olduktan sonra, Batı ile ekonomik ve politik ilişkilerini güçlendirmek istiyordu. Bu bağlamda Marshall Planı, Türkiye için önemli bir fırsat sundu. Türkiye, 1947 yılında Marshall Planı kapsamında ABD'den ekonomik yardım almaya başladı. Bu dönemde tarımsal mekanizasyon hız kazandı ve traktör sayısı arttı. Ancak, sanayileşme yerine tarıma ağırlık verilmesi uzun vadede dengesizliklere yol açtı. Özellikle karayolu ağı genişletildi. Karayolu projelerinin artışı, Türkiye’de taşımacılık sektörünü değiştirdi, ancak demiryollarının geri planda kalmasına neden oldu. Marshall Planı, Türkiye’ye ekonomik bir destek sağlasa da sanayileşme yerine tarıma yönlendirilmesi, uzun vadede sürdürülebilir kalkınmayı kısıtladı. Türk Lirası kısa vadede istikrara kavuşmuş gibi göründü ama bu yapay destek, kalıcı ekonomik sorunları çözmede yetersiz kaldı. Bir sonraki yazıda, 1950 Demokrat Parti yönetimiyle başlayan, 60 darbesine kadar geçen süreçle Türk Lirasının izini sürmeye devam edeceğiz.