27 Mayıs 1960 Darbesi, Demokrat Parti hükümetine karşı gerçekleştirildi. Darbe, ordunun yönetime el koymasıyla sonuçlandı ve Türkiye'nin ilk askeri müdahalesi olarak tarihe geçti.
Darbe öncesinde Başbakan Adnan Menderes, cumhurbaşkanı ise Celâl Bayar idi. Ancak darbe sonrası her ikisi de görevden alındı ve tutuklandı. Türkiye Büyük Millet Meclisi feshedildi ve Demokrat Parti'nin milletvekilleri de tutuklandı.
Darbe sonrası, Milli Birlik Komitesi kuruldu ve ülke yönetimi bu komitenin kontrolüne geçti. Cemal Gürsel, hem Milli Birlik Komitesi'nin başkanı hem de geçici devlet başkanı olarak göreve getirildi. Gürsel, daha sonra 1961 yılında yapılan seçimlerle Türkiye'nin dördüncü cumhurbaşkanı oldu.
27 Mayıs 1960 darbesi sonrası oluşturulan Kurucu Meclis tarafından hazırlanan yeni anayasa 1961 yılında halk oylamasına sunuldu ve 9 Temmuz 1961'de yapılan halk oylamasında,61 anayasası %61,7 "Evet" oyuyla kabul edildi. Kullanılan %38,3 "Hayır" oyu ise anayasanın toplumun tüm kesimlerinde tam bir uzlaşı sağlamadığının göstergesiydi.
61 Anayasası, Türkiye'yi insan haklarına dayalı, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olarak tanımladı. Güçler ayrılığı ilkesi net bir şekilde vurgulandı; yasama, yürütme ve yargı organlarının bağımsızlığı sağlandı.
Kişisel hak ve özgürlükler genişletildi. Anayasa, bireylerin temel haklarını güvence altına aldı ve devletin bu hakları koruma yükümlülüğünü belirtti.
Sosyal adaletin sağlanması ve ekonomik eşitsizliklerin giderilmesi için sosyal devlet ilkesi benimsendi. Çalışma hakkı, sosyal güvenlik ve sendikal haklar gibi sosyal haklar anayasal güvence altına alındı.
Bu anayasayla Anayasa Mahkemesi, yasaların anayasaya uygunluğunu denetlemek amacıyla kuruldu. Bu, hukuk devleti ilkesinin güçlendirilmesi açısından önemli bir adımdı. Çift meclisli bir sistem getirildi: Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) ve Cumhuriyet Senatosu. Bu, daha geniş bir temsil ve denetim mekanizması sağladı. Hatırlarsanız 80 öncesi senatörler vardı. Cumhuriyet Senatosu, Türkiye'de 1961 Anayasası ile kurulan ve 1980 askeri darbesi sonrası kaldırılan bir yasama organıydı. 12 Eylül 1980'deki darbe ile birlikte çift meclisli sistem sona erdi ve Türkiye tekrar tek meclisli bir yapıya geçti.
Senatör olabilmek için belirli şartlar vardı: Adayların en az 40 yaşında olması ve yükseköğrenim görmüş olması gerekiyordu.
Senato üyeleri üç gruptan oluşuyordu: Halk tarafından seçilen senatörler. Cumhurbaşkanı tarafından atanan kontenjan senatörleri ve Tabii senatörler (eski cumhurbaşkanları ve Milli Birlik Komitesi üyeleri).
Cumhuriyet Senatosu, yasaların daha detaylı incelenmesi ve denetlenmesi amacıyla kurulmuştu. Ancak, 1980 darbesi sonrası bu yapı kaldırılarak yasama yetkisi tamamen Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne devredildi.
Umarım bu kısa hatırlatmalar, siyasetin paramızı ve para politikalarını ne kadar çok etkilediğini sizlere göstermeye yetmiştir.
1960 darbesinin ardından, Türkiye'de planlı kalkınma politikalarına geçiş yapıldı. 1963 yılında Birinci Beş Yıllık Kalkınma Planı uygulamaya konuldu. Bu plan, sanayileşmeyi hızlandırmayı, ekonomik büyümeyi desteklemeyi ve bölgesel eşitsizlikleri azaltmayı hedefliyordu. Devlet, ekonomik kalkınmayı desteklemek için daha aktif bir rol üstlendi. Kamu yatırımları artırıldı ve sanayi, enerji, ulaşım gibi sektörlere öncelik verildi. Sanayileşme teşvik edildi, ancak tarım sektörü de ihmal edilmedi.
Türkiye, ekonomik kalkınmayı desteklemek için dış yardımlara ve borçlanmaya başvurdu. Bu durum, kısa vadede ekonomik büyümeyi desteklese de, uzun vadede dış borç yükünü artırdı.
1960'larda Türk Lirası, sabit kur rejimi altında yönetiliyordu. Ancak, dış ticaret açıkları ve artan dış borçlar nedeniyle TL'nin değeri üzerinde baskı oluştu.1960'ların sonlarına doğru, TL'nin değerini korumak için döviz kontrolleri ve sıkı mali politikalar uygulandı. Burada yine bir hatırlatma yapacağım. 1990’lar öncesinde yurt içinde döviz satışı ve kullanımı yasaktı. 1970'lerde yaşanan ekonomik krizler ve döviz sıkıntısı nedeniyle dövizle işlem yapma yasağı getirilmişti. Bu dönemde döviz işlemleri yalnızca Merkez Bankası'nın kontrolünde gerçekleştirilebiliyordu.
1960ların sonunda sabit kur politikası, dış ticaret açıkları ve artan dış borçlar nedeniyle sürdürülebilirlik açısından zorluklar yaratıyordu. Ekonomik baskılar, ilerleyen yıllarda TL'nin değer kaybına yol açan devalüasyonlara zemin hazırladı.
Gelelim 1970lere… 1970'ler, Türkiye'nin ekonomik ve siyasi tarihinde çalkantılı bir dönem olarak öne çıkar. Bu dönemde ekonomik krizler, siyasi istikrarsızlıklar ve uluslararası ilişkilerdeki değişimler, ülkenin hem iç hem de dış görünümünü çok etkiledi. Bu siyasi ve ekonomik tarihimizi merak ediyorsanız TL’nin peşinden, ülkemizin kısa ekonomik tarihini hatırlatmaya devam edeceğim...