1970’ler Türkiye’nin siyasal, ekonomik ve toplumsal hayatında önemli kırılmaların yaşandığı, politik gerilimin tırmandığı, toplumsal huzursuzluğun arttığı ve çeşitli krizlerin birbirini izlediği bir dönemdi.

Bu dönemi çarpıcı kılan ülkenin farklı ideolojik kamplar arasında yoğun bir kutuplaşmaya sahne olmasıydı. Sol ve Sağ arasındaki çatışmalar aynı aile içinde bile yaşanıyordu. Siyasi cinayetlere ek olarak terör olayları, 1970’lerin ikinci yarısında toplumsal düzeni tehdit ediyordu.

1960’lı yılların sonlarına doğru Türkiye’deki siyasal yapının temelleri sarsılmaya başlamış, 12 Mart 1971 Muhtırası ile askeri müdahale ve 1980 darbesinin ön hazırlıkları yapılmıştı. 1970’lerde İktidarda çoğunlukla koalisyon hükümetleri yer aldı; bu durum siyasi istikrarsızlığı derinleştirmişti. Koalisyonlar, farklı ideolojik görüşleri benimsemiş partilerin bir araya gelmesiyle oluşmuş hükümetler, ülkedeki ekonomik ve sosyal problemleri çözmede yetersiz kalmışlardı.

1970’ler, iç dinamiğimizde ekonomik krizlerin de yaşandığı yıllar olmuştu. 1973’teki dünya genelinde yaşanan petrol krizinin de etkisiyle enflasyon oranları tırmanmış, işsizlik artmış ve dış borçlar hızla birikmişti. Bu durum Türkiye’nin ithalat bağımlılığı nedeniyle ciddi ekonomik sıkıntılar yaratmış ve yaşam maliyetlerini artırmıştı. Özellikle tarım ve sanayi sektörü daralmış, işçi hakları ile ilgili çatışmalar ve grevler yaygınlaşmıştı. Aynı dönemde, döviz krizi ve yüksek dış borç da ekonomik istikrarsızlığı derinleştiren unsurlar arasında yer alıyordu.

Enflasyon oranları yükseldikçe alım gücü düşen halk, hükümetin ekonomiyi yönetme kapasitesine dair şüpheler taşımaya başladı. Ekonomik krizin tetiklemesiyle enerji krizine, açlığa, işsizliğe, üretim yetersizliğine karşı protesto gösterileri yaygınlaştı. Dış yardım ve kredi akışının yetersizliğiyle birlikte ekonomik büyüme olumsuz etkilenmiş, halkın yaşam koşulları kötüleşmiş, halk fakirleşmişti.

1973’te seçimle iktidara gelen Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) ile Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) arasında kurulan koalisyon hükümeti, petrol fiyatlarındaki ani artışın enerji maliyetlerini yükseltmesi ve Türkiye’nin ithalata dayalı sanayisini daha pahalı hale getirmesiyle boğuşmak durumunda kaldı. Petrolün dışarıdan temininin zorlaşması, Türkiye’nin enerji arzını tehdit ederek enflasyon oranlarını yükseltip, ekonomik büyümeyi yavaşlattı.

Yaşanan ekonomik krizlerin üzerine CHP – MHP arasında kurulan koalisyon hükümetinin Sol ve Sağ arasında keskin bir çatışmaya yol açması, halkın söz konusu hükümete duyduğu güveni iyice yok etti. Ardından 1974 yılında kurulan CHP- Milli Selamet Partisi (MSP) koalisyonu ise Kıbrıs Harekatı ile halk desteğini kazansa da, iç ve dış gelişmelerin etkisiyle 1975 yılında hükümet düştü.

Türk Ordusu’nun siyasi güç olarak yeniden sahneye çıkması 1971'deki askeri muhtırayla gerçekleşti. Sonuçta Sol hareketin bastırılmasına zemin hazırladı. Sosyalist hareketlerin güç kazanması ve komünist partilerin artan etkisi, Sağcı grupların tepkisine yol açtı. Bu çatışmalar, gençlik ve öğrenci hareketleri arasında büyük bir kırılma yarattı. İç çatışmalar dönüp dolaşıp yine Türkiye’nin para politikalarının ve ekonomik stratejilerinin kapısını çaldı.

Türkiye’nin dışa bağımlı ekonomik yapısı 70’lerde ayyuka çıktı. Ekonomik istikrarı tehdit eden unsurlar arasında dünya genelinde yankı bulan petrol krizi, ithalat bağımlılığı, sanayileşme çabaları ve büyüyen dış borçlar yer aldı. İzlenen ekonomik model, sanayileşme ve büyüme hedefiyle ithalatı artırıyor, dış ticaret açığının sürekli olarak büyümesine neden oluyordu. Sanayileşme hamleleri yüksek teknoloji ve sanayi ürünlerinin büyük kısmının ithal edilmesiyle yapılıyordu.

İthalat odaklı büyüme modeli, Türkiye’yi dışa bağımlı bir yapıya sapladı ve 1970'ler boyunca yaşanan ekonomik krizlerin temel sebeplerinden birini oluşturdu.1974 yılında %20'lere kadar yükselen enflasyon, 1975’te %24, 1976'da ise %30’ları aştı. Aynı dönemde hükümetler, enflasyonu kontrol altına almakta yetersiz kalarak çeşitli fiyat kontrol politikaları benimsediler; ancak bu politikalar genellikle başarısız oldu.

Dış borçlar yine, hala sürmekte olduğu gibi beraberinde yüksek faiz yükümlülükleri ve döviz krizlerini getirdi. 1970’ler boyunca Türkiye’nin dış borçları, büyüyen cari açık ve artan ithalat ile paralel bir şekilde yükselmiş, bu da Türk lirasının değer kaybetmesine yol açtı. Enflasyonun yükselmesi, halkın alım gücünü ciddi şekilde düşürdü, böylece sosyal huzursuzluk ikinci darbeye zemin hazırladı.

1977-1980 yılları arasında ise sağ ve sol gruplar arasındaki şiddetli çatışmalar doruğa ulaşmıştır. Bu dönem, kardeş kavgası olarak adlandırılan bir iç savaş benzeri durumu yarattı, binlerce insanın hayatını kaybetmesine, hapishanelerde insanların kaybolmasına neden oldu.

Bir sonraki yazıda; kaos ve kriz yılları 70leri anlatmaya devam edeceğim. Paranın izinden siyasetin etkilerini de göreceğiz bu arada.