Nisan ayı geldi ama doğa takvimi biraz karıştırmış gibi.
Türkiye’nin dört bir yanında insanlar montlarını yeniden çıkarırken, biz Antalyalılar terlik sezonunu açmak üzereyiz. Bir yanda kartopu oynayan çocuklar, diğer yanda denize girmeye hazırlanan gençler… Bu ülke gerçekten de dört mevsimi bir arada yaşamanın kitabını yazıyor.
Meteoroloji verilerine göre Antalya’da sıcaklıklar önümüzdeki günlerde birkaç derece düşecekmiş. Şaşırdık mı? Hiç sanmam. Zaten Mart sonu itibarıyla montlar rafa kalkması gerekirken hala giyiniyoruz. Şimdi sabahları deniz kenarında yürüyüş yapanlar şortla çıkıyor ancak ve ancak o serin esintilerse gölgede hatırlatıyor kendini.
Ama ülkenin geri kalanı için aynı şey geçerli değil. İç Anadolu, Doğu Anadolu, Karadeniz… Her yerde kar var. Sosyal medyada kardan adam fotoğrafları, kalorifer peteklerine sarılmış kediler, hatta soba üstünde pişen kestaneler dolaşıyor. Antalya’da ise balkonlara çamaşır asılıyor, yazlık perdeler yıkanıyor.
Bazı yıllar Nisan böyle şaşırtıyor bizi. Eskiden derlerdi ya “Mart kapıdan baktırır, kazma kürek yaktırır,” diye… Eh, Nisan da bu yıl Mart’ın pabucunu dama atacak gibi. Ama Antalya'nın yüzü her zamanki gibi güneşe dönük. Gündüzleri tişörtle dolaşırken, akşamları hafif bir hırka yeterli oluyor.
Tabii bu sıcaklık artışı sadece keyifli bir durum değil, çiftçiler için erken uyanan meyve ağaçları, ani sıcaklık farkları derken bazı endişeler de doğuruyor. Ama Antalyalılar olarak her yıl buna benzer şeyler yaşadığımızdan, doğayla baş etmeyi de öğreniyoruz zamanla.
Bazen düşünüyorum, dört mevsimi tek şehirde yaşasaydık nasıl olurdu? Sabah kartopu oynayıp, öğle denize girip, akşamüstü yağmurda yürüyüp, gece soba başında ısınmak… Belki biraz karmaşa olurdu ama kesinlikle Antalya gibi bir yer olurdu.