Teknoloji, yapay zeka endüstrisi o kadar hızlı ilerliyor ki, haberleri okudukça ağzımız açık kalıyor.

Zira biz ülkemizde yaşam mücadelesi içinde teknolojinin hızını hiç fark etmeden yaşıyoruz. Hele de bu günlerde. Yok teknoloji yazısı yazmak değil amacım. Biz daha ahlaki dönüşümlerle savaşıyoruz içimizde.

  Bu günler dinimiz ve geleneklerimizin öngörüsünde daha sakin yaşanan. İftar ve sahur dışında midemizi ve bedenimizi dinlendirip öğün yemediğimiz, çevremize ve büyüklerimize daha saygılı, sabırlı davrandığımız, iftar sofraları kurup fakir fukarayı doyurduğumuz günler yani Ramazan ayı.

 Peki neler oluyor. Belediyeyeler, çeşitli devlet kuruluşları, STK’lar iftar yemekleri veriyor. Bu iftar yemeklerine kimlerin koşa koşa gittiğini bir görseniz şaşırıp kalırsınız. Hali vakti yerinde, kendisinin zekat fitre vermesi, iftar sofrası açması gereken kişiler her gün farklı bir iftar yemeğinin takibinde. Üstelik menülere göre tercihlerini yapıyorlar. Yalnız kendileri değil sülalelerini toplayıp oralarda buluşup iftar yapıyorlar ki çoğu da oruç değil zaten.

  Zor durumda geçi mücadelesi verenler bu iftar sofralarından haberdar bile değil. Birkaç tanıdığımla sohbet ederken bu durumu fark ettim. Bu sene pek iftar verilmediğini söylediler. Yani iftar vermek de gerçek amacına ve anlamına ulaşamıyor artık.

Bunun yanında trafik keşmekeş, saat 16.00 ile 20.00 arası iftara yetişme kaygısı mı bilemiyorum artık, Lara – Konyaltı arasını 3 saate yakın zamanda gidebiliyorsunuz. Yollar tıkalı, otobüsler sakin. Kepenkler çoğunlukla kapalı. Hava bir hafta soğuk dondurucu, diğer hafta yaz. Geçim sıkıntısı boyumuzu aşmış.

 Lüks restoranlar, eğlence mekânları tıklım tıklım. Hayatta kalma savaşı verenler bu durumdan şikâyetçi ve şaşkın nasıl para buluyor bu insanlar diye.

 Trafikte Teslalar, BMW Jipler, Mercedesler, Porscheler kırla gidiyor. İçindeki kullanıcılar çoğunlukla gençler, yabancılar.

 Herkes günlerin kısalığından, koşuşturup bir şeye yetişememekten, kafa karışıklığından ve yorgunluktan bahsediyor. Neden bu durumdayız dönüp baktığımızda bir hiç çıkıyor karşımıza.

 Yaşama sevincimiz neden yok oldu. Gelecek umudumuz neden karardı. Çocuklarımız farklı bir dünyada yaşıyor, bizlerden neden bu kadar koptular.

 Bunların yanıtı görünürde bir hiç…  Ancak akşam TV karşısında ömür tüketen 50 yaş üstü daha farklı onlar geçmişin izlerini taşımaya çalışıyor, duyduğu her habere hayret ediyor. Hep ne günlere kaldık diyorlar. Tüm bunlar acaba bu kadar hızlı değişen gelişen teknolojinin bize etkileri mi?

Bunları teknolojik gelişmelerle ilişkilendirmek, belki de çağımızın bu hızlı dönüşüm sürecini anlamamıza bir kapı aralar diye düşünüyorum.

Bugün teknolojik yenilikler, yaşamlarımızı kolaylaştırırken aynı zamanda toplumun değerlerine ve ilişkilerine farklı etkiler bırakıyor. Örneğin, geçmişte iftar sofraları, komşuların bir araya geldiği, yardımlaşmanın samimiyetle yaşandığı buluşmalar olarak hatırlanırken; günümüzde teknolojinin sunduğu olanaklar bazı değerlerin göz ardı edilmesine neden olabiliyor. Sosyal medya, yemek organizasyonlarını bir yardımlaşma amacından ziyade gösteriş yarışına çevirebiliyor. Yani teknoloji, insani değerleri pekiştirmek yerine bazen onları yok ediyor.

Aynı şekilde, trafik keşmekeşinden lüks yaşamın gözle görülür şekilde artışına kadar pek çok sorun, teknolojik tüketim toplumunun bir sonucu. İnsanların yaşam tarzları değiştikçe, teknolojik ürünlerin erişilebilir hale gelmesi, statü göstergesi veya konfor talebiyle birleşiyor. Ancak bu durum, büyük bir eşitsizlik ve memnuniyetsizlik yaratıyor.

Çocuklarımızın farklı bir dünyada yaşadığına dair gözleminiz de dijital teknolojilerin etkisiyle uyumlu. Çocuklar ve gençler, dijital cihazlarla büyüyerek ebeveynlerinden farklı bir kültürel deneyim içinde bulunuyor. Belki de bu ayrışma, eski nesillerin “ne günlere kaldık” deyişini sıklaştırıyor.

Teknolojik gelişmeler, elbette çok güçlü bir potansiyele sahip. Eğer insani değerleri ve yardımlaşmayı, teknolojik araçlarla birlikte ele alabilirsek; belki bu karamsarlığı, daha umut dolu bir geleceğe çevirmek mümkün olabilir.

Sonuçta, teknolojinin getirdiği değişim, onun nasıl kullanıldığına ve hangi niyetlere hizmet ettiğine bağlı. Sizce teknoloji, kaybolan değerleri yeniden canlandırmak için bir araç olabilir mi? Yoksa bu dünyayı zaten mahvettik, havasını suyunu kirlettik, doğal kaynaklarını tükettik başka bir dünya arayalım moduna mı geçeceğiz. Neden mi bunu söylüyorum. Musk’ın yaptıkları bunu destekliyor. Son haberi de duyurayım size ve bir sonraki yazıyı da yine Elon Musk’a ayırayım.

Musk, Mars'a insansı robot taşıyan ilk roketi 2026'da gönderecek! Daha uzaydaki astronotları dünyaya getirmeyi başaramadılar bunu da unutmayalım tabii…