Türkiye’nin Avrupa Birliği (AB) üyeliği meselesi öyle bir konu ki, artık nesilden nesile aktarılan bir aile hikâyesine döndü. Deden anlatır, baba dinler, çocuk büyür, o da kendi çocuğuna anlatır. 1963’te Ankara Anlaşması’yla başlayan bu hikâyede her nesil umutlandı, ama bir türlü sonuç alınamadı. Bugün geldiğimiz noktada, "Türkiye AB’ye girebilir mi?" sorusuna samimi bir cevap verelim: Şu anki şartlarda, pek mümkün görünmüyor.

AB’nin Türkiye’ye karşı ikiyüzlü davrandığını söyleyenler haklı. Yıllardır "kapınız açık" deniyor ama içerideki masa bir türlü hazırlanmadı. Türkiye’nin üyeliği hep bir "ödev listesi"yle ertelendi, ama iş daha az demokratik, ekonomik olarak daha zayıf bazı ülkeleri almaya gelince kıstaslar bir anda esnetildi. Bulgaristan ve Romanya 2007’de, Hırvatistan 2013’te girdi, Türkiye ise hâlâ kapıda bekliyor.

Tabii sadece AB suçlu değil. Türkiye’nin de elini taşın altına koyması gereken birçok nokta var. Demokrasi, insan hakları, ifade özgürlüğü gibi konularda ilerleme kaydedilse bile, bu konular hâlâ AB’nin istediği seviyede değil. Ekonomi desen, yıllardır krizlerle boğuşuyoruz. Hukukun üstünlüğü, yargı bağımsızlığı gibi konular ise AB’nin kırmızı çizgileri arasında.

Bir de meseleye AB’nin içinden bakalım. Avrupa'da Türkiye karşıtlığı olan büyük bir kesim var. "Türkiye Avrupa’nın bir parçası mı?" sorusu orada bile tartışmalı. Fransa ve Almanya gibi ülkeler, Türkiye’nin üyeliğine hep mesafeli durdu. Hatta eski Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy ve Almanya Şansölyesi Angela Merkel, Türkiye için tam üyelik yerine "imtiyazlı ortaklık" teklif etmişti. Yani "Beraber çalışalım ama içeri girmeyin."

Ekonomi meselesi de ayrı bir kriz. Türkiye’nin nüfusu 85 milyon, yani AB’de en kalabalık ikinci ülke olacak. Almanya ve Fransa’nın karar mekanizmalarındaki ağırlığını sarsacak bir gelişme bu. Ayrıca ekonomik olarak dengesiz bir ülkeyi AB içine almak demek, tüm sistemi riske atmak demek. Yunanistan bile Avrupa’yı yıllarca krizle uğraştırdı, Türkiye’yi düşünemiyorlar bile.

Peki ya vize serbestisi? AB’nin Türkiye’ye yıllardır "Biraz daha reform yapın, Schengen’i açalım" dediği ama bir türlü yerine getirmediği vaatlerinden biri. AB’ye vizesiz gidebilmek için 72 kıstas tamamlamamız gerekiyordu. Çoğunu tamamladık ama iş siyasi pazarlıklara gelince yine tıkandı. Sonuç? Hâlâ Schengen vizesine muhtaç haldeyiz.

Gelelim göç meselesine. AB, Türkiye’yi bir tampon bölge olarak görüyor. 2016’daki mülteci anlaşması, Avrupa’nın en büyük korkularından biri olan "kontrolsüz göçü" Türkiye üzerinden engellemek için yapıldı. "Siz mültecileri tutun, biz de size biraz fon verelim" anlayışı hâkim. Ama üyelik? O konu rafta beklemeye devam ediyor.

Bu işin siyasi tarafı bir yana, halkın da ilgisi azaldı. 2000’lerin başında Türkiye’de AB üyeliği büyük bir heyecan yaratıyordu. Ama şimdi? İnsanlar AB’yi artık ulaşılmaz bir hedef olarak görmek yerine, "Zaten bizi almazlar" diye düşünüyor. Avrupa’da da Türkiye’nin üyeliğine destek eskisine göre çok daha düşük.

Sonuç olarak, Türkiye’nin AB üyeliği kâğıt üstünde hâlâ bir hedef gibi görünse de, ne AB ne de Türkiye bu konuda istekli. Bizden istenenleri yapsak bile, işin siyasi boyutları, Avrupa’daki Türkiye karşıtlığı ve ekonomik engeller yüzünden bu işin gerçekleşmesi zor.

Türkiye AB’ye girebilir mi? Şu anda bu, "Ay'a gitmek için apartmandan merdiven çıkmaya başlamak" gibi bir şey. Bir umut var ama yol uzun, engeller çok. Belki bir gün olur ama yakın zamanda değil.