Yirmi yaşımdan sonra, hep doktorlara gitti. Yani nane molla tipim var. Hasta hanelere gittiğimde hep yüzüm asılmıştır. Hangi bölüm nerede diye aradım durdum. Bir hastalık olsa gidersin ama birden fazla hastalığın varsa, hepsine birer defa gitsen de olmuyor.

İlimizde bulunan ve Duacı mevkiinde bulunan Şehir Hasta hanesine gittim. Kötü durumdayım. Yürüyemiyorum. Düşçe tehlikem çok yüksek. Çevremdeki insanlar iyisin diyorlar ama onların gördüğü gibi o kadar değil. Şu anda yüzde seksen- doksan canımda bir ağrı acı var.

Ben, yine kuyruğumu dik tutmaya çalışıyorum. Onun için eşim de, “dışarıda oynayıp, zıplıyorsun. Evde ezim ezim eziliyorsun.” Hadi gelinde bu sözü yorumlayın bakalım. Tanrı bir can veriyor yaşa diyor. Yaşıyorsun. Günlük yaşamın rezilliği ile… Yok geçim, yok hayat pahalılığı, yurt ve dünyanın durumu….

Peki, biz ne yapalım? Yazarsan suç, konuşursan suç. Başkaları gibi düşünsen de suç. Ne olacak demek de suç. Yaşamakta ecirli gün mü geçirdik? Öğrenci olmadan önce, ailemizin hizmetkârlığını yaptık: tarlada hodak, evde morbet…

Öğrenci oldum: Çok çalış dediler. Yine çalıştım. Atamam yapıldı 18 yaşında bilinmedik yerlerde tek başıma çalıştım yıllarca. O yaşımızda el günün babası anası oldum. Daha sonra da yetişkinlerin kahrını çektik.

Şimdi emekli oldum

Gezersin tozarsın demişlerdi. Gezmek bir tarafa hastasın buyur demediler.

Amaaaa….Bunu galiba Şehir Hasta hanemiz başaracak . Duyup nazar etmeyin. Hasta hane akıllı bir birim oluşturmuş. Hasta Karşılama ve Yönlendirme birimi. Bunun için buraya gerekli olan birim yetkililerini kutlarım.

Beni karşılayıp kurul raporu görevli doktorlara tek tek tekerlekli sandalye ile dolaşıp muayenemi sağlayan, teskin ve güler yüzlerini eksik etmeyen:

1-Fatma KESME’’ye,

2-Hüseyin TANYERİ’ye teşekkürlerimi sunuyorum. Kurum da teşekkür etse bir ivme kazanır diyorum.