Antalya, masmavi denizi, altın sarısı kumsalları ve tarihi dokusuyla her yıl milyonlarca turisti ağırlayan bir şehir.

Dışarıdan bakıldığında, burada yaşayan herkesin turizmin nimetlerinden faydalandığı düşünülebilir. Durum gerçekten öyle mi? Şehirde gezip dolaşan bir turistle burada doğup büyüyen bir Antalyalı aynı haklara mı sahip? İşte burası tartışmalı.

Bir turist olarak Antalya’ya geldiğinizde sizi pırıl pırıl sokaklar, güler yüzlü esnaflar ve sınırsız hizmet karşılar. Otellerde, restoranlarda, plajlarda en iyi yerler sizin için ayrılmıştır. Trafikte önceliğiniz bile vardır. Çünkü buraya döviz bırakıyorsunuz, çünkü misafirsiniz. Gelelim Antalya’da yaşayan olarak aynı şehirde yaşamak bambaşka bir deneyimdir.

Halk için Antalya’nın çehresi, turistlere sunulan parlak yüzünden çok uzaktır. Şehir merkezinde trafik sıkışıktır, toplu taşıma tıklım tıklımdır, yerel halk sahilde şezlong bulamaz, çünkü neredeyse tamamı turistik işletmelere aittir. Fiyatlar desen, esnaf bir bakışta müşteri yerli mi yabancı mı anlar ve ona göre fiyat çeker. Bir bardak çay bile yerliye başka, turiste başka fiyatlandırılır.

İşin en acı tarafı, halkın ödediği vergilerle yapılan birçok hizmetten en az halkın faydalanmasıdır. Belediyeler ve özel işletmeler turistleri memnun etmek için canla başla çalışırken, aynı özen mahallelerin temizliğinde, ulaşım düzeninde ya da altyapı sorunlarında görülmez. Yaz sıcağında klimalı otobüslerde turistler rahatça yolculuk ederken, yerel halk havasız dolmuşlarda ter döker.

Plajlar konusuna gelince, eskiden halkın rahatça denize girdiği alanlar şimdi otellerin özel mülkü olmuş durumda. Ücretsiz halk plajları ya az ya da bakımsız. Bir Antalyalı, doğup büyüdüğü şehirde denize girmek için para ödemek zorunda kalıyor. Sırf turistlerin huzuru kaçmasın diye bazı sahil bölgelerinde müzik bile belirli saatlerden sonra yasaklanıyor.

Bu durum restoran ve kafelerde de farklı değil. Şehir merkezindeki mekânlar, menülerini yabancı dillerde hazırlar, fiyatlarını döviz üzerinden belirler. Yerel halk, kendi şehrinde yabancı gibi hisseder. Turist için bir akşam yemeği keyfi, yerli için lüks sayılabilecek bir harcamaya dönüşür. Çünkü fiyatlar, halkın alım gücünü değil, turistin cebini temel alarak belirlenir.

Antalya’nın esnafı, taksicisi, işletmecisi, turizme bağımlı bir sistemde yaşadığı için turistlere iyi davranır. Hatta bazen fazla iyi. Ama yerliye karşı aynı hoşgörü her zaman gösterilmez. Turist bir yere oturduğunda ilgiyle karşılanırken, Antalyalı biri geldiğinde "yerimiz dolu" cevabı alabilir. Çünkü turist kazanç kapısıdır, yerli ise çoğu işletme için ikinci plandadır.

Peki, bunun çözümü var mı? Elbette var. Şehirde yaşayan insanlar için de sosyal alanlar oluşturulmalı, fiyat politikaları halkı da gözetmeli ve turizmden gelen gelir bir şekilde yerel halkın yaşam kalitesini artırmak için kullanılmalı. Turizm bir nimet olabilir ama bu nimetten sadece misafirler faydalanıyorsa, ev sahibi için yük olmaya başlar.

Antalya, gerçekten bir cennet olabilir ama kimin için? Şehirde yaşayan halk için mi, yoksa sadece tatil için gelenler için mi? Eğer bir şehirde yerli halk kendini ikinci sınıf vatandaş gibi hissediyorsa, orada turizmin faydaları sorgulanmalıdır. Çünkü bir şehirde en önemli misafir, orada doğup büyüyen insanlardır.