Ramazan geldi mi Antalya’nın havası bir başka olurdu eskiden. Sokaklar iftara doğru hareketlenir, fırınlardan yükselen pidelerin kokusu insanın aklını başından alırdı.

Sahilde yürüyenler, parkta sohbet edenler, cami avlularında çocuklarını bekleyen aileler… Hepsi Ramazan’ın o eski, sıcak ruhunu yaşardı. Şimdi ise pek çok kişi “Nerede o eski Ramazanlar?” diye iç geçiriyor.

Eskiden Antalya’nın mahallelerinde bir başka güzeldi iftar sofraları. Komşular birbirlerine tabaklarla yemek taşır, sofralar bereketle dolar, bir tas çorba bile paylaşılırdı. Çocuklar kapı kapı dolaşıp “Annem size selam söyledi, bu böreği gönderdi” diye utangaç bir şekilde tabak uzatırdı. Şimdi ise apartman hayatı, yüksek binalar, yoğun iş temposu derken bu güzel alışkanlıklar yavaş yavaş kayboluyor.

Ramazan davulcuları… Eskiden mahallede herkesin tanıdığı, “Bizim davulcu” dediği bir adam olurdu. Davulu öyle bir çalardı ki sabahın köründe bile insanın içini ısıtırdı. Hatta bazıları davula ek olarak maniler okurdu. Şimdi ise çoğu yerde sadece uzaktan gelen birkaç tokmak sesi var. Üstelik bazı yerlerde davulcuları istemeyenler bile var!

Teravih namazları da bir başkaydı eskiden. Özellikle Kaleiçi’ndeki camiler, ışıl ışıl olurdu. İnsanlar namaz sonrası avluda oturur, sohbet eder, bazen elinde hurmayla gezip ikram eden birini bile görebilirdiniz. Çocuklar avluda koşuşturur, yaşlılar kenarda tatlı bir yorgunlukla dinlenirdi. Şimdi ise namaz kılınıyor, insanlar hızla dağılıyor, o eski sıcaklık pek hissedilmiyor.

Sahur keyfi de unutulmazdı. Aileler erkenden kalkar, herkes bir köşede uykulu gözlerle ama neşeyle sofraya otururdu. Antalya’da sahurda en çok tüketilen şeylerden biri de sıcak tahinli pideydi. Yanında mis gibi bir bardak çay… Şimdi çoğu kişi telefonun alarmıyla zar zor kalkıyor, alelacele bir şeyler atıştırıp tekrar uykuya dönüyor.

Ve iftar sofraları… Eskiden Antalya’da sahilde iftar yapmak diye bir gelenek vardı. İnsanlar Konyaaltı’nda, Karaalioğlu Parkı’nda ya da Mermerli’de sofralar kurardı. Bir hurma, bir bardak su, sonra sıcacık bir çorba… Şimdi restoranlarda lüks iftar menüleri, kalabalık masalar ama belki de daha az samimiyet var.

Ramazan eğlenceleri de unutulmamalı. Eskiden Hıdırlık Kulesi civarında meddah gösterileri, Karagöz-Hacivat oyunları olurdu. Şimdi sosyal medya başında geçirilen saatler, telefon ekranındaki videolar var. O eski neşeli buluşmalar, çocukların kahkahaları yerini sanal dünyaya bıraktı.

Ama yine de Ramazan bir şekilde içimizi ısıtıyor. Oruç açılırken duyulan ezan sesi, bir lokmayı paylaşmanın verdiği huzur, teravih çıkışı serin Antalya gecelerinde yürüyüş yapmak… Hâlâ eski Ramazanları hatırlatan küçük güzellikler var.

Belki de eski Ramazanları aramak yerine, biz onları yeniden yaşatmalıyız. Komşumuza bir tabak yemek götürmek, teravih sonrası selam vermek, bir çocuğa Ramazan’ın ne olduğunu anlatmak… Çünkü Ramazan, paylaştıkça güzelleşen bir ay. Antalya’da ya da dünyanın herhangi bir yerinde, samimiyet ve paylaşım olduğu sürece eski Ramazanları yeniden bulabiliriz.