Son yıllarda Antalya kendi sorunlarıyla baş başa kalmış bir durumla karşı karşıya. Büyükşehir Belediye Başkanı Muhittin Böcek duyarsız davranışlarıyla sanki yokmuş gibi bir tavır sergiliyor. Belediye başkanlığı tabi ki çok önemli bir makam. Ancak gelip geçici olduğunu da unutmamak gerekir. Görev süresi bitip o koltuktan ayrılanlardan kimisi iz bırakır ayrılır, kimisi ise hiç hatırlanmaz.  Kimisi de, yaptığı eserlerle devleşerek halkın kalbinde efsaneleşir.

Efsane olmak elbet kolay değil. 1980 ihtilalinden sonra seçimle iş başına gelen Belediye Başkanı ANAP’tan Av. Yener Ulusoy oldu. Yener Ulusoy aynı zamanda ANAP’ın kurucularından ve o yıllarda Başbakan Turgut Özal’ın prensiydi. Ayrıca ANAP’a eşsiz değerde maddi katkılar sağlayan finansörüydü. Uçsuz bucaksız topraklara sahipti. Turizm Bakanı olma sözü verildiği için genel seçimlerde istifa etti ama partisi son anda ona bir gol atarak aday yapmadı. Hatta en zor günlerinde bile seçimden sonra hiç sahip çıkmadı. Tüm mal varlığını siyaset uğruna harcayan tek belediye başkanıdır.

Yener Ulusoy’dan sonra geçici başkan olan Metin Kasapoğlu bir bürokrattı. Bu güzel kenti aldığı gibi DYP’den seçilen Av. Hasan Subaşı’na devretti.

Subaşı en zorlu zamanda Başkan oldu. O yıllarda şehirler Büyükşehir diye bölünmeye başlamış, belediyeler ilçelere ayrılmıştı. Bu sistemi oturtmak çokça zaman aldı. Subaşı birinci dönem yaptığı Belediye Başkanlığında en önemli tarihsel mücadeleyi kıyı koruma kanununu Meclise kabul ettirmekle kendini gösterdi. 1980’li yıllarda sahillerde ve güzelim falezler üzerinde devasa binalar kendini göstermeye başlamış, adeta talan almış başını gidiyordu. Subaşı Antalyalı vekillerle kolları sıvayarak kıyı koruma kanununu çıkartarak sahil bandını önce 75 metreye sonra 100 metreye çıkararak Antalya tarihine çok önemli bir imza attı.

Subaşının 2. dönemini yazımın sonunda devam edeceğim.

AKP ilk kuruluş rüzgarıyla birlikte gazeteci Menderes Türel’de birlikte uçurarak Büyükşehir Belediye Başkanı yaptı. Türel aristokrat bir aileye mensup kendisi gazeteci aynı zamanda gazete patronuydu. 2 dönem aralıklarla Büyükşehir Belediye Başkanlığı yaptı. Çok hizmetlerde bulundu. Antalya’da özellikle yollar konusunda adeta bir devrim yaptı. Hükümetin gücünden yararlanmasını bildi. Ancak o zamanki rüzgarın ters esmesiyle Türel seçilemedi. Yaptığı çokça hizmetin karşılığı bir o kadar da hakkında şaibeler ortaya atıldı. Maalesef ortaya atılan iddialar hizmetlerini gölgede bıraktı.

CHP’den Dr. Bekir Kumbul ve Prof. Dr. Mustafa Akaydın Başkanların standart hizmet dışında önemli hizmet verdiklerini hatırlamıyorum.

EFSANE OLMAK

Hasan Subaşı 2. başkanlık dönemine çok hızlı başladı. Antalya’nın kanayan yarası olan mezbahane sorununa el attı. Masmavi Akdeniz’e dökülen kanlı suları ve atıkların denize akışına son vererek mezbahayı kent dışına taşıdı. Konyaaltı falezleri oteller arasında paylaşılmış, ihtilalci generallerin izniyle Antalya’nın Konyaaltı’na bakan eşsiz teras güzelliği parsellenmişti. Subaşı bu sorunlara son vermek istediyse de zorlanıyordu. O dönem Refahyol dönemiydi. Subaşı’nın çalışmalarına hükümet adeta taş koyuyordu. Subaşı Antalya topraklarını birilerine peşkeş çekilmesini önlemek için AKM’yi yanı başına fuar ve toplantılar alanı Cam Piramit’i ve eşsiz güzellikteki alana el atarak adeta cennet bahçesine çevirme kararı aldı. Partisini Genel Başkanını karşısına alarak halkla bütünleşti. Sorunu Antalya halkına anlatarak sivil toplum kuruluşlarıyla Antalya basınını önderliğinde 10 bin insanla yürüyüş yaptı. Sesini taaa Avrupa ülkelerine kadar duyurdu.

Duyulan çığlık karaşınında koca devlet, hükümet sesiz kalmak zorunda kaldı. Halkın desteği ile bu güzel yerler kurtarıldı. Adı efsane Başkana çıktı…

Ne çaldığı ne hataları konuşuldu. Dik ve mağrur yaşadı. Ezmedi ezilmedi. Her kesimi dinledi. Halkın arasında dolaştı. Korkmadı, küçülmedi. Mütevazılığını yitirmedi. Kimselere tepeden bakmadı dostlarını unutmadı. O şimdi Mecliste halkın temsilcisi. Efsane Başkanın adı HASAN SUBAŞI…

Sayın Böcek, önemli olan başkanlık koltuğu değil, önemli olan yaptığı önemli işlerle halkının kalbinde iz bırakmaktır. EFSANE olmak halkla bütünleşmektir…

Yoksa tarihin tozlu sayfalarında unutulur ve hiç yaşanmamış gibi kabul görürsünüz.

Tıpkı diğerleri gibi…