Kâzım Koyuncu, 7 Kasım 1971 tarihinde Artvin’in Hopa ilçesinde dünyaya geldi. Çocukluğunda “Kemençeci Yaşar” olarak tanınan Yaşar Turna’nın türkülerini çok dinlediğini her zaman dile getirirdi. Kazım Koyuncu çocukluk günlerini anlatırken “Kitap okuyan babamdan kaynaklı olarak diğer çocuklardan farklı oldum” diyerek babasının farklılığın kendisine nasıl yansıdığının altını çizer. Hopa’da bakkallık ve berberlik yaparak ailesinin geçimini sağlayan babası Cavit Koyuncu, 1960’lı yıllarda Türkiye İşçi Partisi’nin kuruluş dönemlerinde partililerle tanışmış, dükkanı öğrencilerin kitap-gazete okuma yeri haline gelmişti. Kâzım Koyuncu’nun dört erkek ve bir kız olmak üzere beş kardeşi vardı. Babası, 12 Eylül Darbesi’nde Erzurum’da 6 ay hapis yattığı sıralarda Kâzım Koyuncu 10 yaşındaydı ve ailesi annesi Hüsniye Koyuncu’nun gayretleriyle ayakta kaldı. Babasının aldığı mandolin ve amcasının Almanya’dan getirdiği gitar, Kâzım Koyuncu’nun müzik yaşamının ilk adımlarına neden olur. 17 yaşında köyünden çıkar ve 1989 yılında İstanbul Üniversitesi’nde Siyasal Bilgiler Fakültesi’ne girer. 1993 yılında aldığı bir kararla okulu bırakır ve sadece müzik yapmaya karar verir. Bu dönemi Kâzım Koyuncu “Zor dönemler, o okulu bitirip kaymakam falan olacaksın ya da kendi istediğin işi yapacaksın. Ama hep soru işaretleri olacak, sonu nereye varacak? Bu tercihlerden soru işaretli olanını tercih ettim” sözlerini dile getirerek ifade etmiştir. 1990 yılında Çağdaş Sanat Atölyesi’nin etkinliklerinde yer aldı. Çağdaş Oyuncular’ın sahneye koyduğu “Faşizmin Korku ve Sefaleti” adlı oyunun müziklerini yaptı. 1991 yılında Ali Elver ile birlikte kurduğu ve müziğe başladığını söylediği “Grup Dinmeyen” dönemini de yine bir röportajında: “Özgün müzik denen, protest denen tarzda müzik yapmayı amaç edinen bir grup kurduk ama kısa zamanda elektrik gitarı sokmaya başladık. Dağıldık, toplandık falan çok uzun sürdü.” diyerek dile getirdi. İlk Yıllar ve Zuğaşi Berepe Babasının aldığı mandolin ve amcasının Almanya’dan getirdiği gitar, Kâzım Koyuncu’nun müzik yaşamının ilk adımlarına neden olur. 1992’de henüz 20 yaşında iken Ali Elver ile “Dinmeyen” adlı özgün müzik grubunu kurmuş ve profesyonel müzik hayatı başlamıştır. Zamanla Lazca müzik yapmak için bu gruptan ayrılmışsa da rock’tan kopamamış ve geleneksel Laz halk müziğini rock tabanlı yorumlamaya başlamıştır. 1993’te okulu bırakmış ve sadece müzik yapmaya başlamıştır. Aynı yıl Mehmedali Barış Beşli ile birlikte Zuğaşi Berepe adlı rock müzik grubunu kurmuştur. Lazca rock yapma iddiası ile yola çıkan ve 1995 yılında Va Mişkunan adlı ilk albümlerini yayınladılar. Albüm pek ses getirmese de büyük ilgi gördü. İlk albümden üç yıl sonra 1998’de İgzas adlı ikinci albümlerini yaparak bu iddialarını da gerçekleştiren grup, albümü sınırlı sayıda yalnızca 130 adet bastı. Daha sonra “Bruxel Live” adlı bir konser albümünü çıkardıktan sonra grup 1999 yılında dağılmıştır. Kâzım Koyuncu, 30 Nisan 2005 tarihinde Trabzon Gazeteciler Cemiyeti’nin ödülünü almak için Trabzon’a gittiğinde hastalığı ilerlemişti ve ağrılarına karşın ayaktaydı. Son kez Karadeniz Teknik Üniversitesi’nde gençlerle bir kez daha buluştu ve çok sevdiği gibi horonlar tepildi, bir ağızdan şarkılar söylendi. 2004 yılının son ayında kansere yakalanmıştı. 25 Haziran 2005 günü tedavi gördüğü hastanede yaşamını yitirdiğinde gerçekten de bir yürüyüş başlatmıştı. Kâzım Koyuncu’yu İstanbul’dan uğurlamak üzere Harbiye Açıkhava Tiyatrosu’nda bir tören düzenlenmiş ve çok kısa sürede duyurusu da yapılamamıştı ama 26 Haziran 2005 günü binlerce kişi gözyaşları içerisinde gelmişti. Genç yaşlı, iş adamı, işçi, öğrenci, sanatçı, toplumun tüm kesimlerinden gelip Harbiye Açıkhava Tiyatrosu’nu dolduranları acılarını isyana dönüştürmüş Çernobil kazasından sonra kayıtsız kalan devlet, hükümet yetkililerinin tutumlarını sorgulamıştı. Binlerce kişi Kâzım Koyuncu’yu taşıyan aracın arkasından Taksim’e kadar yürüdü, sloganlarını kesmedi. Aynı akşam Trabzon Havaalanı’ndan alan Karadenizliler doğduğu Hopa’ya doğru arkasından büyük bir konvoy oluşturdular. Yağmur altında Trabzon’un, Rize’nin ilçelerinden geçerken otoban kenarlarından, balkonlardan, pencerelerden isyankar çocuklarına el salladılar bağırlarına bastılar.
Kazım, 27 Haziran 2005 günü artık adı Sugören olarak değiştirilen 2–3 km uzaklıklıktaki K’ise’deki evinden binlerce seveni tarafından alınıp tulum sesleri arasında Hopa Meydanı’na getirildi. Ailesi, grup arkadaşları, sanatçı dostları, sevenleri, nişanlısı Gönül Bozoğlu duygularını Hopa’lılarla ve Türkiye’nin dört bir yanından gelenlerle paylaştılar. Kazım’ı doğduğu Pançol’a doğru giderken arkasında binlerce kişi vardı. 27 Haziran 2005’te, doğduğu köy olan Pançol’da fındık ağaçlarının çevrelediği köy mezarlığında defnedilmiştir.