Kar yağışı ve soğuk hava etkili oluyordu. Bu havada yola çıkmak akıl karı değildi ama, söz vermiştim. Üstelik onları çok özlemiştim. Uzun siyah paltomu giyinmiş atkımı takmıştım. Nalbantlar Başına geldim. Yollar ve kaldırımlar buz tutmuştu. Birkaç dükkanların camları buzlu olduğu için içerisi gözükmüyordu. Yol boyunca ağaçlar kırağı ile kaplanmıştı. 70’ li yıllar lise son sınıftaydım. Birkaç günlük raporum vardı onu da ablam ve eniştemin öğretmenlik yaptığı köyde geçirmek istiyordum. Hafik otobüsü gelmiş motor çalışıyor, muavin arabanın far, ve stop lambalarının üzerini temizlemeye çalışıyordu. Sivas’ın tatlı belası kar ve soğuk varlığını sürdürüyor, Termometreler sıfırın altında 20 dereceyi gösteriyordu. Yolcu sayısı fazla yoktu. Otobüsün içerisinde Üzerlerine kat kat giyinmiş köylü kadınları ve yanlarında getirdikleri torba ve bohçaları vardı. Muavin konuştukça ağzına kaçan tipi kar tanelerini yutkunarak “Hafik, Hafik şimdi kalkıyor” Diye bağırıyordu. Birkaç metre geride yaşlı karı koca “Geldik, geldik gardaş” Diye seslenen yolcular vardı. Aslında ben de biraz sebze ve meyve almak istemiştim ama evden vakitlice çıkamadığım için Hafik’ten alırım diye düşünüyordum. Sivas Hafik arası 40 km kadardı. Fazla geçmeden birkaç yolcu daha geldi. Karşımdaki koltuklarda oturan Köylü kadınları pek rahat gibiydiler. Ortalarına aldıkları mercimekli badı bir iştahla yerken muhabbetlerine de diyecek yoktu! Hadi yesene gı, niye eyle uzakta duruyon ki”. Arka koltuktaki yaşlı köylü kadın öndeki koltukta oturanın kulağına eğilerek bir şeyler söyleyince genç olan “Essahtanmı diyon gı” diyerek cevap veriyordu. Bir başka kadın da “Tavatır olmuş, ciğerim eliğe goluğa sağlık” Diyordu. Dilleri şiveleri farklı olsalar da yürekleri güzel sevgi doluydular. Karlı havada ilk defa bindiğim motor üzerinde köye gelmiştik. Muhtar okula kadar getirerek beni bıraktı. Motor sesiyle dışarıya çıkan ablam ve eniştem beni görünce sevindiler. Onlar için sürpriz olmuştu. Beni bugün beklemiyorlardı. Daha şöyle bir oturmamıştık ki kapı çalmaya başladı. Gelen muhtardı ve elinde koca bir tavuk ve beze sarılmış katmer ve çörek vardı. Sabahleyin soğuk hava ve aralıklı kar yağışı devam ediyordu. Okula gelen her öğrencinin elinde ve kucağında sınıfın sobasında yakılmak üzere odun veya tezek vardı. Sıcacık bir sınıf, geleceğin teminatı çocuklar, öğrenciler içindi. Okula gelen öğrencilere sevgiyle baktığımı gören ablam, “Bugün ilk derse sen girer misin” Dediğinde şaşırmıştım. Öğretmenliği çok sevdiğimi biliyorlardı. Ama nasıl olacaktı! Beklemediğim bu teklifleri çok hoşuma gitmişti aslında. Heyecanlanmıştım. Terlediğimi fark ediyordum. Nasıl olsa öğrenciler benim kim olduğumu bilmiyorlar diye düşündüm. Şerife’nin yanına gittim, o özenle taranmış saçlarını ve masumane yüzünü okşadım. Onun ve yanındaki kızlarımızın gönlünü almaya çalıştım. Zil çalmış birinci ders bitmişti. Doğruca ablam ve eniştemin yanına giderek olayı anlattım. Onlarda kırılan sıranın yerine bugün muhtarın getireceği tahtalardan sıra yapacaklarını duyunca sevindim. Bugün Şerife’den bir telefon aldım. Eşimle onun telaşını yaşıyoruz. Şerife ile aynı şehirde olduğumuz için mutluyduk. Kadın Hastalıkları Doğum Ana bilim dalı uzmanı Dr. Şerife kızımızın Doçentliğini hep birlikte kutlamamızı istiyordu. Şerife beni hep öğretmeni bildi. Ne zaman karşılaşsak hocam diye hitap eder. Bende ona ayağa kalkar mısın kızım derim. Birlikte güleriz. (alıntı)