Edebiyat sahnesinin çiçekli ve anne kokan şiirlerinin güzel kadın şairi, Didem Madak’ın hayat hikayesidir. Didem Madak, 8 Nisan 1970’de İzmir’de doğar. Annesi Füsun, Madak doğduktan 6 yıl sonra şiirlerinde bahsettiği ‘uzun siyah saçlı kız’ Işıl’ı dünyaya getirir. Öğretmen olan anne babaları ile birlikte çok mutlu olan bu iki kız kardeş aynı zamanda çok iyi arkadaştırlar. Didem Madak’ın çocukluğu fırtınalı geçmiştir. 12 Eylül döneminde babası okul müdürüyle tartıştığı için Uşak’a sürülür. Fakat annesi Füsun Hanım’ın tayini çıkmadığı için kızlarıyla birlikte Burdur’da kalır. Ülkenin çok karışık bir süreçten geçtiği bu dönemde yalnız kalan Füsun Hanım ve kızları korku dolu günler geçirir. Füsun Hanım bir gün, geceleri onları uyutmayan arka bahçedeki mısır yapraklarının hışırtılarını engellemek için bıçakla hepsini yok eder. Füsun Hanımın ölümünden kısa bir süre sonra babası ikinci evliliğini yapar. Bu evlilik artık Didem ile babasının arasına bir duvar örmüştür. “O günleri hatırlayınca Edip Cansever’in şu dizesi gelir aklıma: ‘Bir azarlamayla ölümü düşünen çocuklar gibi…’ Bir azarlanmayla ölümünü düşünen çocuklar gibi.” Hayatın elini beline koymuş sinirli bir üvey anne gibi bizi azarladığını ve kardeşimle el ele tutuşup hayallerden balkonumuza sığındığımızı hatırlıyorum.” Bir gün Işıl’la oturup annesinden onlara bir şey kalmamasından yakınırken, teyzeleri onlara hayatlarını değiştirecek birkaç hediye verir. Bu hediyeler el yazması bir şiir defteri ve Varlık Dergisi koleksiyonudur. Bu andan sonra Didem Madak şair olur işte. Tüm yaşadıklarını kaleme dökmeye başlayan Madak Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne başlar. Üvey anne ve babasıyla yaşadığı evden ayrılmak istediği için kendince bir yöntem bulur. Birinci sınıfta tanıştığı biriyle gizlice evlenir, evden ayrılır ve okulu bırakır. “Ardımda kırık bir ayna Üvey anneleri hayatımın. Batsın diye güneşe tempo tutan o kız çocuğu… Evden kaçışımın pembe spor ayakkabıları vardı. Hüzün neydi sanki o zaman Artık kullanılmayan dikiş makinası annemden kalma.” Evden kaçışı sonrasında çok zor dönemler geçiren Didem Madak, birçok farklı işte çalışır geçimini sağlamak için. Genç yaşta yaptığı evliliği pişmanlıkla sonuçlanır ve boşanır. Boşandıktan sonra maddi sorunlarla boğuşur ve bir bodrum katında yaşamaya başlar. Bu eve taşındıktan sonraki halini “Birden yazmaya başladım.” diye ifade eder. Bodrum katında yaşadığı tüm zorlukları anlatır şiirlerinde. Bir söyleşide “Rutubete dayanıldığı sürece şiir yazmak için çok iyi yerler.” diye bahseder bodrum katından. Didem Madak, bu dönemde çok yalnız kalır. Kardeşi Işıl, sadece süt ve çikolata yiyerek ayakta durduğunu, hayattan memnun olmadığını, hiçbir şeyin istediği gibi gitmediğini anlattığını söyler. Didem Madak, üç yıl boyunca kaçar sevdiklerinden. Yakın arkadaşı Müjde Bilir bir röportajda onun kaçışını şöyle anlatıyor: “Didem beni bir akşam aradı ve annesini özlediğini anlattı. Taksiye binip bana gelmesi için ikna ettim. Geldiğinde mahcup ve çekingendi. Anne şefkatine duyduğu özlem derinden belli oluyordu. ‘Çok mutsuzum’ dedi. Ertesi gün buluşmak için sözleştik. Ancak Didem gelmedi. Didem’in evine gittiğimde duvara iliştirilmiş bir not buldum. ‘Sevgili Müjde, Maviş Anne içimden hiçbir şey söylemeden gitmek geldi. Seni seviyorum. Dün gecenin şiiri zaten yazılmıştı, ben sadece kaleme alacağım.’” Kızının doğumundan sonra şiir yazamayan Madak tıpkı annesi gibi kansere yakalanır. 24 Temmuz 2011’de yani 41 yaşında kolon kanseri nedeniyle yaşamını yitirir.