Dün Lara’da bir işletmeye gittim. Burada bir düğün vardı dönüşte acıktık. Bir iş yerine oturup sipariş vermek istedik. Ancak işletmenin sahibi olduğunu öğrendiğim kişi sadece tek ürün verebileceğini söyledi. “Saat daha erken değil mi?” deyince de bu servisi de bir sonraki günden yaptığını söyledi ve başladı anlatmaya: “Durum bildiğiniz gibi değil. Çalışan bulmakta güçlük çekiyoruz. Hatta bulamıyoruz” dedi.

Sohbet derinleşince bunalan esnaf içini döktü: “Bizim kapasitemiz belli. Burada ancak asgari ücrete adam çalıştırabiliriz. Burası Lara olunca uzakta olan gelmek istemiyor, yakında olan kirayı kaldıramıyor. Benim ona vereceğim maaşla bu bölgede 1+1 ev bile bulamaz. Hal böyleyken adam nasıl çalışsın. Mecburen koca dükkanı eşimle birlikte çalıştırıyoruz. Öyle olunca da erken kapatmalıyım ki, erken kalkıp geri gelebileyim.”

Hali içler acısı. Belli ki para kazanıyor, doğru yerde doğru işi bulmuş ancak hayatı kahrederek yaşıyor. Bu arada aynı problemin diğer esnaflarda da olduğunu söyledi. Peki bu iş gerçekten nasıl çözülecek? Antalya yaşanmaz bir hale geldi. İnsanlar bin pişman. Sahiller yabancıların elinde, kiralar astronomik, peki bu insanların işlerini kim görecek? Ruslar her gün değerlenen paralarını burada yiyecekler de bizde onlara hizmet mi edeceğiz. Baksanıza İstanbul’da birkaç densiz dolarları İstiklal Caddesi’nde savuruyor ve Türkler parayı alabilmek için birbirinin üzerine atlıyor. Onların 1 Dolar’ı bize büyük para.

Meşhur bir yaşanmış hikaye vardır bilirsiniz.
İngiliz Kralı 8. Edward, 4 Eylül 1936 yılında Atatürk’e bir nezaket ziyaretinde bulunmak ister. Mustafa Kemal Atatürk ise konuğunu ‘batılıların’ sofra adabına göre ağırlamak ister.
Ve bu hazırlığı yapacak olan yetkililere şöyle der “Bana, İngiliz sarayında verilen ziyafetler ne şekilde oluyorsa, onu en iyi bilen aşçı ve sofra hizmeti yapacak birilerini bulunuz” der…
Ve bu işi bilen en iyi aşçılar bulunur. Masa hizmeti yapacak olan garsonlar tespit edilir.
Ve o gün gelir. İngiliz Kralına gereken konukseverlik gösterilir. Ve Kral kendisi için hazırlanan ihtişamlı sofrayı görünce “Sizi tebrik ederim ekselansları… Ve aynı zamanda çok teşekkür ederim. Kendimi birdenbire İngiltere’de zannettim.” diyerek memnuniyetini iade eder.
Ancak yemek servisi yapılırken, garsonlardan birisinin ayağı yerdeki halıya takılarak, taşıdığı servis tabaklarının hepsini yere düşürür. Yemekler halının üzerine dağılır. Bu hatayı yapan garson ise utancından kıpkırmızı kesilir. Bu yaşanan olayı fırsata dönüştürmek isteyen İngiliz Karlı alay etmek istercesine “Yeni bir ülke kurdunuz ama ekselansları, henüz hizmet edecek bir uşağınız bile yok” der.
Mustafa Kemal Atatürk hiç istifini bozmadan yanıt verir “Haklısınız ekselansları, ben bu millete her şeyi öğretebildim ama onlara uşak olmayı bir türlü öğretemedim.” diye yanıt verir.

Ne dersiniz bize dolar fırlatanlara uşaklık yapacak mıyız?

HOŞÇAKALIN…