Toplumsal bir varlık olan insanı, daha çok yapıp ettikleri, yaşamı boyunca ortaya koyduğu çalışmalar, aşkın varlık olarak tanırız, ancak içkin varlık olarak nasıl bir insan olduğunu en yakınında bulunanlar daha iyi bilir, insani hallerine tanık olur, acı tatlı zamanlarını birlikte geçirdiği, paylaştığı insanlar.

Her yıl dönümünde kaleme aldığım yazılarda, Ahmet Tüzün’ü bugüne kadar bıraktığı kültürel miras üzerinden anlatmaya çalıştım. İnsan olarak Ahmet Tüzün’ü ethos, pathos ve logos bağlamında nasıl anlatabilirim diye düşündüm bu sene.

Ahmet Tüzün, her şeyden önce birey, aile, toplum ve devlet kamusal alan bilgisine haizdi. Özel sektörde çalışmış olsa da, Antalya Kültür Merkezi Sanat Danışmanlığı görevi, Antalyaspor ve sivil toplum kuruluşları deneyimleri vesilesiyle, kent yöneticileriyle çalışmış, kültür, sanat, edebiyat alanında etkin bir görev almıştır. Sanat, edebiyat, kent yaşamı, sivil toplum, örgütlü bilinç, sivil itaatsizlik gibi konularda düşüncelerini dile getirir, yazılar kaleme alırdı. Türkiye’nin etnik yapısını çok iyi bilir, üzerine kafa yorardı. Siyaset bağlamında, tek bir bakış açısından ziyade, farklı görüşlerle irtibat kurmaya çalışır, onların düşüncelerini dinler, yerine göre de tartışır, ancak kimsenin görüşünü değiştirmesini beklemezdi, çoğul bakış açısına değer verirdi.

Ahmet Tüzün, merak duygusuna çok önem verirdi, kendisi de evrensel bir bakış açısıyla dünyada olan bitenden haberdar olmak ister bilim, siyaset, sanat, felsefe, şiir ve gündelik yaşama ilişkin konuları çeşitli kanallardan araştırırdı. Buradan yola çıkarak tutkularını başlıklar altında ele almaya çalışacağım.

Edebiyat özelde şiir ve öykü. Yeni çıkan şiir ve öykü kitaplarını takip eder, Antalya Radyosu’nda on yıl boyunca sürdürdüğü “Kitaplar Arasında” adlı programda hem kitaplar üzerine bilgi verir hem de canlı bağlantılarla söyleşiler yapardı, keşke bu programlar kayıt altına alınmış olsaydı, bugün önemli bir külliyat ortaya çıkardı. Altın Portakal Şiir Ödülü, yürütme kurulu üyeliği nedeniyle ödül alan şairin kitabı üzerine yapılan sempozyumda dergilerden takip ettiği şair ve eleştirmenlerin davet edilmesi konusunda çaba harcardı. Antalya’da ilk kez felsefe günlerinin düzenlenmesi, Sanat Danışmanlığı dönemindedir.

Kitap bildiğim kadarıyla, çocukluğundan itibaren dergileri takip etmeye başlamıştı. İlkokulu bitirdikten sonra, babasının görevi nedeniyle Almanya’ya gitmiş, öğrenim süreci Ankara’da devam etmiş. DTCF, Alman Dili ve Edebiyatı okuması da hem Almanca hem de Türkçe yayınlar konusunda birikimler sağlamıştı. Ahmet, bir kitabı ele alırken öncelikle bibliyografik bilgilerine, içeriğine dikkat ederdi. Kaçıncı baskı, hangi yayınevi, kimin çevirdiği bir kitabı edinmesinde etkili olurdu, tamamen seçkinci bir tutum içinde de değildi, kataloglama çalışmaları esnasında da fark ettiğim gibi. Ahmet kitap almasına karşın, kendi yazılarının kitaplaşması konusunda bir çaba içinde olmadı. İlgililere arşivimizdeki kitaplara

http://imrenahmettuzunkutuphanesi.org adresinden ulaşılabileceğini anımsatmak isterim. Edebiyat, şiir, felsefe, toplumbilim ve diğer alanlardan aylık dergileri takip ederdi, eve günlük gazete alınırdı.

Kitabevi ziyaretleri neredeyse her gün bir kitabevini ziyaret ederdi, orada zaman geçirmekten, sohbet etmekten zevk alırdı, birçok kişiyle de karşılaşırdı.

Yazı elle yazmayı severdi, defterlerden çok, A4 kağıt üzerinde yazar ve çalışırdı. Bazen öyle bir coşku duyardı ki, birkaç yazı kaleme alabiliyordu. Yazılarını bilgisayara geçirmeyi çoğunlukla üstlensem de, yardım da alırdık. Yine de yayımlanmadan önce benim okumamı, kontrol etmemi isterdi. Yazı atölyesi gibi olan bu yazma süreçleri, benim de birçok konuda bilgi edindiğim, aurasını sevdiğim anlardı.

Kalem özellikle dolmakalem ve kartuşlu kalem tutkusu vardı. Pek çok kalem aldı, küçük bir koleksiyona dönüştü zaman içinde.

Müzik klasik müzik ve caz başta olmak üzere, müzik kaset ve CD’leriyle bir koleksiyon oluşturmuştur. Evliliğimizin ilk yıllarında yoğun olarak klasik müzik dinlerdik, nedense aklımda Rachmaninoff, Çaykovski, Chopin kalmıştır, klasik müzik dinleme zevkini Ahmet Tüzün’le birlikte aldığımı söyleyebilirim. Halk müziği bağlamında Ruhi Su dinlerdi, Ruhi Su dinleme seansları vardı, diyebilirim. Ne zaman hüzünlense, kederlense, Ruhi Su’ya sığınırdı adeta. Yüksek sesle Türk Sanat müziği eserlerini de söylerdi evde.

Tiyatro, konser Sanat Danışmanlığı yaptığı dönemde, özel tiyatroları takip ederdi, aylık programlarda yer vermeye çalışırdı, birlikte tiyatroya gitmişizdir hem Antalya’da hem de Ankara ve İstanbul’da. Antalya’da ilk kez Caz Festivali’nin düzenlenmesine önayak olmuştur.

Sinema Ahmet Tüzün, Antalya Altın Portakal Film Festivali’ne emek vermiş, programların oluşturulmasında, katalogların yayıma hazırlanmasında sorumluluk almıştır. Sinemayı severdi, birlikte sinemaya gittiğimiz gibi, tek başına da giderdi zaman zaman.

Pipo Pipo içmeyi severdi, birçok piposu vardır, pipo içmek düşünmenin bir vesilesi gibiydi sanki, dalıp gittiğini anımsıyorum. Captain black en sevdiği tütündü, kokusu güzeldir.

Gece Ahmet Tüzün gece insanıydı. Geceyi çok severdi, gece kurtuluş gibiydi onun için. Özellikle yaz geceleri, balkonda oturup kitap okur, yazılarını yazardı. Sabaha doğru yatardı. Gündüz ve geceyi, birbirimize devrederdik adeta, bunun getirdiği güven bambaşka bir duyguydu.

Radyo ve televizyon: İkimizin de radyo sever olduğunu söyleyebilirim. İkimizin de radyosu vardı, o büyük radyosunda uzun dalgadan çeşitli frekansları bulur, dinlerdi. Televizyon, konusunda da aynı tutumdaydı, dünya televizyonlarını dolaşırdı adeta, Alman TV kanallarını da izlerdi, Süddeutsche Zeitung, Frankfurter Allgemeine gazetelerini izlediği gibi.

Futbol Futbol, hem oynadığı hem de teknik direktör tercümanı olarak çalıştığı bir alandı. Ahmet Tüzün futbolcu olmayı istemişti, ancak ailesi bunu kabul etmemişti. Sol ayağıyla attığı golleri takdir eden, izleyen insanlarla karşılaştığımızı hatırlıyorum. Antalyaspor’un da tüzüğünü yazdığını, hayata veda ettikten sonra öğrenecektik.

İnternet ve sosyal medya Sosyal medyaya hiç sıcak bakmadı, bir hesap açmak istemedi. Bilgisayarda yazmazdı, ancak internette çeşitli sitelerde sörf yapardı adeta.

Yemek dışarıda yemek yemeyi, masalarda sohbet etmeyi çok severdi. Evde yapmayı sevdiği yemekler omlet, makarna, biftek pişirme. Baharat kullanmayı severdi, eve çeşitli baharatlar alırdı.

İçecek çayı severdi, kahve çok az içerdi. Özellikle akşamları, atölyeden yorgun döndüğüm akşamlar, yemekten sonra çay yapardı, yorgunluktan uyuyup kalırdım bazen, uyandırır, çay demlendi, bir bardak iç, derdi. Pazar günleri birlikte Türk kahvesi içerdik, bir ritüel gibiydi ikimiz için. İçki içse de, hiçbir zaman sarhoş olduğunu görmedim, içki içme kültürü vardı, gıpta ederdim onun bu tutumuna.

Ev işleri ilk yıllarda bulaşık makinamız yoktu, gece bulaşıkları yıkamış olurdu bazen. Daha sonraları da makinayı boşaltıp doldurduğu olurdu, elektrik süpürgesini kullandığı zamanlar enderdi. Çalışma hayatım nedeniyle, ev işlerine haftalık yardımcılarımız gelirdi.

Ethos Aristoteles’in bu kavramı, karekter, huy anlamına geliyor, etik bağlamı da var. Ahmet Tüzün konuşmalarında etik bağlamı sürekli göz önünde bulundururdu.

Karakter olarak, duygusal ve coşkuluydu. Dionysosçu bir coşku içindeydi, yükselip alçalan dalgalar misali, gelgitli duygu durumları yaşardı. Bir yazısının yayımlanması, bir arkadaşının araması, güzel bir buluşma, arzular, istekler, onun coşkusunun temel etmenleriydi denilebilir. Ahmet Dionysosçu, benim ise Apolloncu bir karekter taşıdığımız konusunda hemfikirdik.

Aile hatırladığım kadarıyla, Ahmet babası ve babaannesine ayrı bir sevgi beslerdi. Akraba ilişkilerine mesafeliydi, yaşamı boyunca Annesi, Babaannesi ve Amcası dışında bir akraba ziyareti yaptığımızı hatırlamıyorum pek fazla. Annesiyle uzun telefon konuşmaları yapardı, karakter bakımından farklı oldukları söylenebilirdi. Benim ailemden, Annemle iyi anlaşırdı, Babama saygı duyardı.

Ahmet Tüzün’le yaklaşık yirmi iki yılı birlikte geçirdik. Öncesinde beş yıllık arkadaşlık sürecini de dahil edersem, yirmi yedi yıllık bir yolculuk. Bu yolculukta acı tatlı zamanları birlikte geçirdik, şunu söylemek mümkün Ahmet Tüzün benim yanımda kendi olmayı, sakin bir limanda dingin bir yaşamı tercih etti. Benzer zihinlerin karşılaşmasıydı aslolan. Statü olarak, çok farklı ailelerden geliyorduk, birlikte bir yaşam kurma konusunda ikimiz de sorumluluk aldık, bu sorumluluğun bilincindeydik.

Ahmet Tüzün’ün hayata vedasının üzerinden on bir sene geçti, onuncu yıl bana çok ağır geldi. Belki de yapmak isteyip de yapamadıklarımdan dolayıdır, elimde olmayan nedenlerden dolayı. Kültür sanat insanının tekil mirasını anlatmak, korumak, bir mücadele alanı. Zaman kararlığımdan bir şey götürmese de, içinden geçtiğimiz zaman dilimi her şeyi zorlaştırıyor.

Ahmet Tüzün’e hayata vedasının onbirinci yılında, dünyamıza kattığı değerler için teşekkür ediyor, sevgi ve özlemle anıyoruz..

İmren Tüzün