İlkbaharı kim sevmez? Her yer cıvıl cıvıldır. Çiçeklerin, böceklerin, kuşların neşesi yansır benliğimize. Çoğumuzu evlerimize hapseden zorlu kara kış gitmiş yerine daha kolay ve güzel bir yaşam ile ilkbahar gelmiştir. Daha az emek ve daha fazla eğlence. Ve tabi aşk…

Peki, sonbaharı seven var mıdır? Benim gibi biraz melankolik, biraz nostaljik, biraz romantik takılanlar belki.

Bütün mevsimlerin ve ayların aynı olduğunu düşünürüm. Gerekli bir döngünün parçaları olarak hiçbirinin diğerlerinden üstün bir tarafı yoktur. Ama bende sonbaharın ve özellikle de ‘Ekim’in başka bir yeri vardır. Belki üretim için verilen emeğe saygımdandır. Belki toprağın vakur, gökyüzünün dumanlı, havanın nemli oluşu ve kuruyan yaprakların hüzünlü vedasındandır. Belki de Cumhuriyetin özgürlük ve bağımsızlık esanslı güzel kokusundan…

Bir bakalım “Kim bu Ekim?”

Bir sonraki ilkbahardan önceki sonbaharın ortası. Ülkemizde ekim dikim işlerinin başladığı, çiftçi için yoğun iş ve tatlı telaş dönemi. Arılar kışa hazırlanır, kümes hayvanlarının yerleri gözden geçirilir, küçükbaş büyükbaş demeden doğumlar ve kış yığınakları sürer gider. Toprak ekime hazırlanır. Tohumlar toprağa, çiftçi üretime…

Ekim ayı emek ayıdır. En temel iş kolu olan tarımsal üretimin ilk adımları ekim ayında atılır. Bu yüzden ekim gibi şık bir sözcükle ifade edilen bu verimli iş, bizim onuncu ayımıza adını vermiştir.

‘Önemli Günler’ takvimi de Ekim’de yoğundur.

Hayvanları Koruma Günü, Uzay Haftası, Posta Günü, Ruh Sağlığı Günü, Kız Çocukları Günü, Standartlar Günü, Gıda Günü, Yoksullukla Mücadele Günü, Muhtarlar Günü, Hasta Hakları Günü, Kızılay Haftası, Uluslararası Karadeniz Günü… Farkındalık için fırsat günleri.

Geçmiş Ekim’lere de bakalım biraz.

Tiyatroların 1 Ekim’de açılması ile Ekim’e sanatla başlamak mutluluk verici. Aşık Veysel, Oğuz Atay, Yaşar Kemal, Cahit Sıtkı, Paul Valery, Ivo Andriç, Günter Grass, Arthur Asher Miller, Dostoyevski, Lermontov gibi birçok değerli yazar ve ozan Ekim ayında dünyaya gelmişlerdir.

Ekim ayında önemli siyasi gelişmeler de yaşanmıştır. Birleşmiş Milletler (BM) 1945 Ekim’inde kuruldu. Rusya’da Ekim Devrimi Kasıma sarkarken hemen yanı başında Çin Halk Cumhuriyeti bir başka Ekim’de kuruldu. Ekim 90’da Batı Almanya ile Doğu Almanya birleşti. Büyük acıların kaynağı o anlamsız duvar (Berlin Duvarı) yıkılarak aileler birbirlerine kavuştular.

İstanbul’un işgalden kurtuluşu, Ankara’nın başkent ilan edilmesi, Türk kadınlarına muhtar seçme ve seçilme hakkının teslim edilmesi, Boğaziçi Köprüsünün açılması, Kayseri’de ilk uçak fabrikamız, Merkez Bankasının kurulması, Sümerbank Nazilli Basma ve İplik Entegre tesislerinin açılması, ilk yerli otomobil ‘Devrim’, ilk yerli yapım F-16 uçağı, Ankara Radyosunun açılması,.. Bütün bunlar Ekim ayında gerçekleşti.

Ve 29 Ekim 1923. 100 yıllık koca çınarın, Türkiye Cumhuriyeti’nin doğum günü.

Cumhuriyetin ilanı ile ‘Şu Çılgın Türkler’in mücadelesi her cephede başarı ile noktalanmıştı. Vatan ve bağımsızlık uğruna çok büyük bir savaş verilmiş emek, özveri, mücadele ve yitirilen canlarla fazlasıyla hak edilen kazanımlar elde edilmişti. Savaş sonrası genç Türkiye’nin çağdaş dünyada kendine saygın bir yer edinmesi ile birlikte -sömürülen toplumlarca örnek alındığından- dünya tarihinin seyri değişmişti. Savaşın bittiği günden sonra hiç kimsenin bir karış toprağında gözümüz olmadı. Yüzyıllardır yok sayılan, ezilen Anadolu insanının makus talihiyle, cehaletle mücadele etmeye başladık. Ve cehaletle savaşımız bugün de devam ediyor. Bilge liderimiz Atatürk’ün bizlere öğrettiği gibi…

Bu yüzden bende Ekim’in ayrı bir yeri vardır.

Yine bir Ekim öncesindeyiz. Asırlık koca çınara, Cumhuriyetimize içeriden ve dışarıdan pervasızca balta sallayanları görüyoruz. Ekim’de bozgunculuk ve ihanet tohumları ekmek isteyenler var. Görüyoruz. Boşuna uğraşıyorlar. Ekim kötü tohumu kabul etmez. Ezer, yakar, çürütür, gübre haline getirir. Bu kadim toprakların onurlu insanları karanlığı yok etmeye her zaman hazırdır. Sağlıcakla…