Önceki gün Esenyurt’ta bir büfede 2 ölü 2 yaralı ile sonuçlanan bir olay meydana geldi.
Her iki taraf da silahlıydı. Sosyal medyada kısa sürede canlı yayın gibi herkes izledi ve yaşadı olayı. Herkes dehşet içinde. Kim haklı kim haksız, ilk taşı kim attı bilmem. Ama topluma ciddi travma yaşatan bu olayın asıl etkisi herkesin kendini güvende hissetme duygularını yok etmesi. Tüm halk bu olayı konuşuyor. Çünkü mağdurun yerine kendini koyuyor insanlar. Her an benim başıma da gelebilir düşüncesi tepkiyi artırıyor. Bu son damla ile bardak taştı.
Neden?
Maslow’un İhtiyaçlar Piramidini duymayan yoktur. Tüm dünyada genel kabul gören bu teoriye göre en altta barınma, beslenme, ısınma gibi temel ‘Fizyolojik İhtiyaçlar’ bulunur. Hemen üstünde ‘Güvenlik İhtiyaçları’ vardır. Sonra sırasıyla ‘Ait Olma ve Sevilme İhtiyaçları’, ‘Değer İhtiyaçları’ ‘Kendini Gerçekleştirme İhtiyacı’ gelir. İnsanlar bu piramidin tepesine kadar tüm ihtiyaçlarını karşılamadan doğru dürüst yaşamış sayılmazlar. Maslow’u ve teorisini hiç duymayanlar bile bu piramide tırmanmaya çalışır. Kimi ilk basamakta kimi üçüncü basamakta kimi de en üst basamakta yaşamını sonlandırır.
Uzunca bir süredir ülkemizde işlerin iyiye gitmediğini hepimiz biliyoruz. Örneğin kişisel çabamız ve emeğimiz dördüncü basamağa kadar gelmemizi sağlaması gerekirken bir bakmışız yönetimsel hatalar nedeniyle ikinci basamaktan öteye gidemiyoruz. Yıllardır bunun sıkıntısını çeken bir toplumduk. Şimdi orası da tehdit altında. Kaybedersek her şeyi kaybedeceğimizi içten içe biliyoruz. Bu yüzden endişe tavan yaptı.
Yarın silahlı birileri gelip her şeyimizi elimizden alabilir mi? Hatta canımızı, yakınlarımızı… Soru bu.
Bu sorunun muhatabı daha iki ay önce halkın yarısından fazlasının onayıyla yeniden işe layık görülen hükümettir.
Olayın birçok boyutu var. Ancak Sosyo-ekonomik nedenler temele oturuyor. Çünkü hepimiz gerginiz. Çünkü ekonomi kötüye gidiyor. Çünkü akıl almaz boyutta düzensiz göçlerle karşı karşıyayız. ‘Hayır’ desek de duyan ve dillendiren bir medyamız yok. Ekonomik sıkışmışlık nedeniyle seçtiklerimiz para karşılığı ve başka bilinmez(!) nedenlerle ‘evet’ diyor. Seçim öncesi bahsedilen bolluk ve bereketin gerçekte var olmadığını son günlerde açıkça gördük.
Bıçak kemiğe dayandı. Çorba kaynamıyor. İnsanlar acımasız hayat pahalılığından kaçmak için kırsal bölgelere taşınmak zorunda kalıyorlar. Temel İhtiyaçlarımızı karşılamakta zorlanıyoruz.
Baba eve eli boş gelince eşinin sitemleriyle, çocuklarının istekleriyle karşılaşıp bunalıyor. Aile içi şiddet ve huzursuzluk artıyor. Şirketler işçilerinin talepleriyle bunalıyor. Fabrikayı satıp parayı faize yatırma yolunu tutmuşlar. Sahilde ailece yürüyüş yapsan iki üç tane Afgan, Suriyeli tacizi ile her an katil olman mümkün. Her türlü silaha sahip çete savaşlarının ortasında kalabilirsin. Kadınlar ve çocuklar işten, okuldan eve kaçarcasına korkarak gidip geliyor.
Uyuşturucu güzergahında transit ülkeyken hedef ülke haline gelmişiz. Bir yandan din istismarcıları insanların akıllarını, paralarını, namuslarını almak için sıraya girmişler. Kendi ülkende aciz kalmışsın, yabancılar daha fazla olanaklara sahip. Herkes her şeyi görüyor. Olmaz böyle. Böyle devam ederseniz sosyal patlama kaçınılmaz olur.
Ülke iyiye gitmiyor. Bundan yöneticiler olarak hepiniz sorumlusunuz. Akla dönün.
Geç olmadan düzensiz göçmenleri gönderin. Geç olmadan tüm ruhsatsız silahları toplayın. Polisin, Jandarmanın bu gücü var. Yol verin yapsınlar gerekeni. Üç beş kişinin zenginliği için ormanların yok edilmesini durdurun. Medya ve yargıyı serbest bırakın. Üretim seferberliğini başlatın. İnsanlara güven verin.
Bunları yapmazsanız yazık olacak bu güzel vatana ve insanlarına. Sağlıcakla…