Eylül ayı, Sonbahar mevsiminin ilk ayının adı. Bazı yerlerde “payız ayı” bazı yerlerde de “güz” deniyor. Eylül ayı öğrencilerin okula gittiği, babaların da belinin büküldüğü aydır Eylül ayı. Artık içeriye toplanma, masraf etmenin baş tacıdır .
1980 yılının 12. akşamına kadar ses sanatçısı Alpay hemen hemen0 her gün “Eyül’de gel, Eylül’de gel” şarkısını söyledi. Nihayet 12 Eylül 1980 günü, Kenan Evren ve komuta kademesindeki komutanlar ülkenin yönetimine saat üçte el koydular. 12 Eylül’ün tanığı oldum. Bizim saat üçte değil, beş ya da beş buçuk gibi haberimiz oldu. Kasabanın bekçilerinden Maho’nun elinde değnek okulun öğretmen lojmanının kapısı çaldı.
O günlerde kasabanın muhtarlığını, ilkokul, ortaokulun müdürlüğünü de yürütüyordum. Maho:
-Hocam uyan. Askeriye yönetime el koydu. Elbiselerini giy, herkesi bahçede toplayacağım. Öğle emir aldım.
Maho gitti. Eşim konuşmalarımızı duymuş elektik olmadığı için yurttan haberleri Plihpis markalı pilli radyoyu açmıştı. Radyoda Hasan Mutlucan’ın tok sesinden “Yine de şahlanıyor aman, tuna nehri, Estergon kalesi, çırpınırdı Karadeniz” türkülerini söylüyordu. En çok da konseyin bildirilerini okuyordu. Eşim oğlumuzun kıyafetlerini de giydirmişti. Eşim de öğretmen olduğu için o da bahçeye çıkmalıydı. Biz bahçeye çıktığımızda ortaokul ve ilkokul öğretmenlerimizin hepsi oradaydı. Askeri Jeep içinde bir koruma, bir şoför ve üst teğmen vardı. Okul Müdürü sıfatı ile jeepe yöneldim. Diğer askerler yolumu kapattı. Çavuş olan asker
-Hoop nereye!
-Komutanınıza…
-Yasak hemşerim.
-Neden?
-İhtilal oldu. Biliyorsunuz.
Benim askerle konuşacağım kalmamıştı. Konuşulanları komutan duymuştu. Arabadan indi. Üstünü düzeltti. Bize doğru geldi. Jepteki koruma askeri:
-Dikkat komutan!…
Tamam. Zaten komutan olduğunu biliyorduk. Bu durumlarda neler yapılacağını bilmiyorduk. Komutan karşımıza gelerek,
-Arkadaşlar tek sıra olmanız lazım. Bayanlar kenarda beklesin. Komutan az sonra gelecek, Teğmen, Komuta Konseyinin bildirileri açıkladı.
Karşıdan Yarbay’ın geldiğini gören Teğmen, arabanın park edeceği yere koşarak gitti.
Kendini takdim etti. On sekiz ilkokul, dokuz tane orta okul öğretmenini olduğunu bağırarak söyledi. Komutanla hiç tanışmamışız, yad yabancı gibiydi. Veli olduğunu unutmuştu. Yüzü zehir satıyordu. Kasaba inlercesine, ağzından tükürüklerini saçarak, gür sesle bize doğru gelirken, bu kez Teğmen:
-Dikkat Komutan. Hazır ol! diye bağırdı. Askerliği kıtada yapan öğretmenler hazır ol durumunu aldılar. İlkokul öğretmenleri genellikle köylerde askerlik yaptıklarından askerliği bilmiyorlardı benim gibi. Bazı komutanlar bu durumu bilmediklerinden, öğretmenlerin rahat duruşunu kendilerine yapılmış bir hakaret gibi görüyorlardı.
-Herkesin ne olduğunu biliyoruz. Öğretmenlerin solcu olduğunu da. İkinci bir emir gelinceye kadar kasabadan ayrılmayacaksınız. Hasta olursanız önce bize geleceksiniz. Tabur doktoru bakacak. Anlaşıldı değil mi?…
-Anlaşıldı Efendim.
-Efendim değil. Komutanım diyeceksiniz.
-Olur Ef..Komutanım.
Karmakarışık bir şey oldu. Yarbay arkasına ellerini kavuşturdu. Komutan arabasına doğru adım attı. Biz birazcık, şimdilik rahatlamıştık. Komutan arabasının Şoförü selam durdu. Komutan yaklaşınca koşup arabanın kapısını açtı. Selam çaktı sol ayağı üstünde dönek, koştu sürücü koltuğuna oturdu. Komutan ne emir verdi ise araba okuldan uzaklaştı.
Bizim etrafımızda arkasında büyük telsiz taşıyan askerler ve tam donanımlı askerler vardı. Savaşlarda esir olarak alınan karşı taraf askerleri gibiydik. Az sonra kasabanın gençleri ve o anda kasabada olan erkekleri ve arkalarında dört beş asker, okulun bahçesine getirildiler. Teğmen’in emri üzerine, ikili geniş kolda dizildiler. Bize nispet, askeri talim yaptırır gibi “rahat-hazır ol” yaptırıldı.
DEVAMI YARIN